- Akropolis Çalışmaları
- Polis Çalışmaları
- Nekropolis Çalışmaları
- Latrina Çalışmaları
- Su Sistemleri ve Hidrografya Çalışmaları
Phaselis Akropolis, Doğu Roma Çalışmaları Raporu
2016 yılı çalışmaları kent içi ve Teritoryum çalışmaları olarak iki temel başlık altında yürütülmüş, arazi çalışmaları araştırma istasyonunun sunduğu imkânlar sayesinde, araştırma istasyonunda ön – değerlendirilmeye alınmıştır. Çalışma sezonu çerçevesinde elde edilen verilerin özellikle dal kütüphaneleri ve üniversitelerin üye olduğu sayısal kütüphanelerde yer alan kaynaklarla desteklenmesi gerektiğinden, araştırma sezonu dışında da faaliyetler büro çalışmaları olarak sürdürülmektedir.
Arazi Çalışma Tekniği:
Phaselis antik kentinin kurulum plânı, kentin bulunduğu coğrafik biçimlere uyumlaştırılarak düzenlenmiştir. Bu nedenle ve aynı zamanda da klâsik kent anlayışına sadık kalınarak Phaselis iki ana mekâna ayrılarak tanımlanmaktadır. Kentin büyük bir kısmının yayılım gösterdiği, denizle dolaysız ilişkisi olan “aşağı kent” ve deniz seviyesi ile yerleşimin diğer birimlerinden den yer yer +25 ila +30 metre kot farklılığı olan “akropolis” ana ve belirleyici birimleri oluşturmaktadır. Phaselis’in Akdeniz ile yapısal ve düzenlenmiş ilişkisini sağlayan “liman birimleri” ise kuzey, orta ve güney liman olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca Phaselis’in geniş ölçekli nekropolleri de kentin bünyesel karakterini sağlayan önemli unsurlardır. Bunların dışında kentin çok geniş bir Teritoryuma sahiptir.
Yukarıda sayılan özellikler nedeniyle çalışma iki farklı dilimde gerçekleştirilmiştir. Bunların ilki önceki sezonlarda kent plânının anlaşılması amacıyla başlanmış olan topografik kent plânının “akropolis” merkezli olarak tespiti ve sayısal ortama aktarılmasıdır. Diğeri ise kentin territoryumunda bulunan ve kentle ilişkili sosyo-kültürel ve ekonomik bütünlüğü sağlayacak olan verilerin toplanması amacıyla yapılan yüzey tespit çalışmalarıdır. Bu çalışmanın bir başka amacı ise, insan eliyle gerçekleşen suni tahribat nedeniyle kaybolan taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının tespit edilmesi, tahribat durumlarının anlaşılması ve önlemler için “Bakanlığımızın” bilgilendirilmesidir. 2016 yılı çalışma sezonunda da şahit olduğumuz gibi bilinmeyen ve bu nedenle de tescillenmediği için insan eliyle tahribata uğrayan ya da uğrama ihtimali bulunan birçok kültür varlığı Phaselis antik kenti Teritoryumu sınırları içinde yer almaktadır.
Bu iki alan iki farklı çalışma sistemini gerekli kılmaktadır. Bunların ilki, kent içinde yapılan çalışmalar için geliştirilen ve sayısal harita üzerinde görselleştirilen sektörel birimlerdir (şek. 1). Sektörel kareleme sistemi memleket koordinatlarına göre hazırlanmış olan ve araştırma başkanlığının gayretleriyle dışarıdan sağlanan sayısal topografik kent plânına uygulanmıştır. Önceki yıllarda Phaselis kenti sınırlarında yapılacak tespit çalışmalarının sağlıklı olabilmesi için oluşturulup geliştirilen bu sistem 2016 yılında da kullanılmaya devam etmiştir. Phaselis antik kenti sayısal topografik haritası üzerinde ve gene sayısal olarak geliştirilen sektörel kareleme sistemi aynı zamanda, gelecekteki olası kazı çalışmalarına yönelik düzenlemeler de içermektedir. Koordinat sistemine göre 100 x 100 mt. ölçülerindeki sektörler, 50 x 50 mt. ölçülerinde 4 parçaya ayrılmıştır. Her bir 50 x 50 metrelik birimde kendi içinde 10 x 10 metrelik karelere bölünerek arkeolojik kazı teknikleri açısından kullanılabilir bir adresleme sistemi geliştirilmiştir. Bu sistem aynı zamanda kazı alanlarının karolaj sistemine uygun biçimde oluşturulması adına aplikasyonu yapılabilir reel değerler içermektedir.
Kentin Teritoryumunda yapılan tespit çalışmalarında kent içinde olduğu gibi Leica Viva GS14 GNSS – GPRS cors kullanılmıştır. Tespit edilen yapı ve kalıntıların hem lokasyonları hem de ölçekli plân çizimleri için gerekli ölçüler 0,05 cm hassasiyet sağlayan bu cihazla, koordinat sistemine uygun biçimde harita üzerine süperpoze edilecek şekilde alınmıştır (şek. 5) . Ayrıca bir hataya mahal vermemek için alınan noktalar Professional Mobile Topographer StgrDev programı ile sınanmış ve yerleştirilmiştir. Yapılan çalışmalar sırasında Bakanlık yönergesi gereği WGS84 koordinat sistemi kullanılmıştır. Phaselis Antik Kenti’ne ait sayısal topoğrafik kent plânı ise ITRF96 koordinat sistemine göre düzenlenmiştir. Bu nedenle belirlenen buluntuların sayısal harita üzerinde görülen sektörlere doğru yerleştirilebilmesi için WGS84 koordinat sistemine göre alınan koordinatlarının ITRF 96 koordinat sistemi değerlerine dönüştürülmesi işi de ekibimiz tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma için Professional Mobile Topographer StgrDev programı kullanılmıştır.
Phaselis Antik Kenti Akropolis Tespit Çalışmaları:
2016 yılı çalışma sezonunda öncelikli olarak, 2014 yılında başlatılan ve 2015 yılında da sürdürülen “akropolis” çalışmalarının devamlılığı hedeflenmiştir. Bu çalışmadaki öncelikli amaç, kentin neredeyse hiç el değmemiş bu bölgesinde yar alan, özellikle Doğu Roma – Erken Hıristiyanlık ve Bizans dönemlerine ait yapı stoklarnı tatespit etmek, topografik kent planına aktarmak ve bunlara bağlı olarak da kent planını ve yerleşim kronolojisini açıklığa kavuşturmaktır. Ayrıca Phaselis antik kentinin erken dönemlerden başlayarak nasıl bir dönüşüm süreci geçirdiğini anlamak, oryantasyon çeşitliliklerini tanımlamak yapı tipleri ve inşa evrelerini tanımlamak ve bunları çalışmanın yan amaçlarını kapsamaktadır.
Bu amaçlara yönelik tespit çalışmaları sırasında ve 2016 yılı çalışma sezonunda önceki yıllara ek olarak bazı yeni verilere ulaşmanın dışında, önceki yıllarda görülen ve çalışmalarına başlanan bazı yapıların plan ve topografik plana eklenmesi çalışmaları sürdürülmüştür. Bu bağlamda 2016 yılı çalışmaları G / XV – XVI, F / XIII – XIV, G / XIII – XIV sektörlerinde konsantre olmuştur (Şekil 2). Bu alanlarda yapılan çalışmalar sırasında elde edilen yeni bulgular şu şekilde aktarılabilir.
1 No.lu Konut Kompleksi:
2015 yılında görülen ve adlandırılan 1 no.lu konutun aslında çok daha büyük boyutlu ve karmaşık mekânlar topluluğuna sahip olduğu yapılan yüzey çalışmaları sırasında anlaşılmıştır. Bu nedenle söz konusu konut yeniden değerlendirmeye alınmıştır. Bitki örtüsünün çok sık ve geçit vermez durumuna rağmen yapının mekânları ve birbirleri olan organik ilişkileri saptanabilmiştir. 1 No.lu Konut, “akropolü” teşkil eden yarımadanın yaklaşık doğusunda, Akdeniz’e bakan yarların üzerinde ve F / XIII – XIV sektör sınırları içinde yer almaktadır (şek. 2). Yapının kuzeydoğusunda ve hemen bitişiğinde 2015 yılı çalışma sezonunda belgelenen ve 3 No. olarak adlandırılan kilise bulunmaktadır (şek. 2). Bu iki yapının organik bir ilişkiye sahip olup olmadığı henüz kesin olarak anlaşılamamış olmakla beraber, inşa evre ve tekniklerinin aynı olduğu bu nedenle de çağdaş oldukları söylenebilir.
Konut kompleksinde yüzeydeki kalıntılara dayalı olarak 16 adet farklı ebatlarda mekâna sahip olduğu anlaşılmaktadır (şek. 4). 1 No.lu konut kompleksi 61 x 21 m. Ölçülerine sahip bir alan üzerinde yer almaktadır. Söz konusu 16 mekân içerisinde işlevi net olarak anlaşılabilen 4 adet mekân bulunmaktadır. Bunlardan “m 1” ve “ m 15” in avlu olması kuvvetle muhtemeldir. Bununla beraber her iki avlunun işlevinin farklı olduğu “m 15” in barındırdığı bazı yapısal izlere bağlı olarak söylenebilir. Diğer iki mekândan biri yani “m 8”, mekân topluluğunun su ihtiyacını karşılayan sarnıç birimi, “m 14” ise çok katlı gündelik yaşam birimidir. İşlevi konusunda açık veriler olmasa da, “ m 5” kuzey batısında yer alan mekânsal birimin de çok katlı olduğunu söylemek duvar kalıntılarının yüksekliği ve duvarlarda görülen hatıl sıralarına ait yuvalar sayesinde mümkün olmaktadır.
1 no.lu konut Phaselis Akropolünün dönemler arası geçiş sürecinin yapısal olarak izlenebildiği ve şu ana kadar tespit edilmiş en iyi örneklerinden birisidir. Bunun nedeni “m 8” de bulunan sarnıcın ve bu mekanı sınırlayan duvarların bir kısmının erken dönemlere ait bosajlı duvarlar olmasıdır (şek. 4). Bunun dışında kompleksi kuzey – kuzeydoğu yönünde sınırlayan duvarın alt kottaki bölümünün tamamen erken döneme tarihleniyor ve bu duvarların akslarının yaklaşık dik olması 1 no.lu konutun erken döneme ait bir yapı kompleksinin yerleştirme düzenine uygun biçimde inşa edildiğini göstermektedir.
Söz konusu mekân topluluğunun Bizans evresinde moloz, kaba – yonu kesmetaş ve devşirme kesmetaş kullanılmıştır. Bağlayıcı malzeme ise kireç harcıdır. Duvarların sıvandığı anlaşılmaktadır.
Yapı Adaları ve Sokak:
1 no. lu konut çalışmaları sırasında ve bu yapıya ait “m 1” olarak adlandırılan avlusunun kuzeydoğusunda bazı duvarlara rastlanmış ve bu duvarlar da topografik kent plânına dâhil edilmişlerdir (şek. 1, 2, 5). Söz konusu duvarlar “akropolün” batısında yer alan dik yamaca ve bu yamacın kenarında izlenen ve tiyatroya yönelen erken dönemlerde düzenlenmiş olduğu anlaşılan caddenin yakınında, F – XIII sektöründe yer almaktadırlar. Duvarların sınırladığı mekânlar, yıkıntı ve bu yıkıntıdan kaynaklı moloz yığınları nedeniyle bütünlüklü olarak tanımlanamamaktadır. Bununla beraber şimdilik 4 farklı konuta ait oldukları ve bu konutların güneybatıda bulunan sokak cephelerini oluşturdukları söylenebilir (şek. 5). Yapı inşa malzeme ve tekniği nedeniyle bu duvarların Bizans dönemine ait oldukları anlaşılmaktadır.
Anıtsal Yapı ve Cadde:
G – F / XIII – XIV sektör sınırlarında yer almaktadır (şek. 2). Akropolün kuzeybatısındaki dik eğimli yamacın hemen kenarında inşa edilmiş olan erken ve geç dönemlerde kullanıldığı anlaşılan anıtsal erken dönem yapısına paralel olarak kuzeydoğu – güneybatı yönünde uzanmaktadır (şek. 5). Bu yön caddenin Phaselis tiyatrosu ile de ilişkili olabileceğini düşündürmektedir. Caddenin günümüzde bitki örtüsü ve yıkıntılar nedeniyle sadece 32 metrelik bölümü izlenebilmektedir. Görülebilen bu bölümde erken dönem duvarlarına paralel olarak büyük boyutlu bloklarla düzenlenmiş bir stylobat, stylobat çevresinde ise devrilmiş durumda sütunlar bulunmaktadır. Bu durum caddenin sınırlarını batıda, bosajlı ve büyük boyutlu blokları nedeniyle erken döneme tarihlenebilecek olan anıtsal yapı; doğuda ise sütunlu bir düzenlemenin oluşturduğunu göstermektedir. Bu nedenle 4,5 m. Genişliğindeki caddenin doğu kenarında bir stoası olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bununla beraber net bilginin kazı çalışmaları ile elde edilebileceği açıktır.
Cadde ve anıtsal yapının Bizans döneminde de kullanıldığı malzeme – teknik açıdan farklılıklar gösteren duvarların çevrede yoğun olmasından ve özellikle caddenin kuzeyinde yer alan düzenlemenin mekânsal dönüşüme neden olmasından dolayı söylemek mümkündür.
4 No.lu Kilise:
Akropolün yer aldığı yarımadanın güneybatı ucunda ve G – XV sektörünün de güneybatı köşesine çok yakındır (şek. 2). Yapının 1968 ile 1970 yılları arasında Schlaeger ve Schaefer başkanlıklarında yürütülen çalışmalar sırasında görülmüş ve belgelenmiştir. Bununla beraber kilise ekibimiz tarafından tekrar ele alınmıştır. Yapının Schaefer’in eserindeki (1981) planının bazı eksiklikler ve hatalardan dolayı yeniden çizilmesi gerektiği anlaşılmıştır ve kilisenin planı çağdaş teknolojik imkanlar çerçevesinde yeniden ölçülmüş ve çizilmiştir.
Yeni veriler ışığında kilisenin ana mekânının üç nefli Helenistik bazilikal plân şemasında düzenlendiği anlaşılmaktadır (şek 7, 8). Bunun dışında yapının batısında büyük boyutlu ve içinde sarnıçları bulunan bir avluya sahip olduğu yeni tespitler arasındadır. Ayrıca ana mekânın kuzeyinde görülen ek mekânların dışında, avlunun güneyinde de olasılıkla avluyla organik bağlantısı olduğunu varsayabileceğimiz bir yan mekân daha tespit edilmiştir (şek 7, 8).
Kilise doğu – batı doğrultusunda 30, kuzey – güney doğrultusunda ise 20 metre ölçülerinde bir alan üzerinde yer almaktadır. Batıda avluyla bağlantıyı sağlayan, ana ve yan neflere geçişi sağlayan üç giriş açıklığı bulunmaktadır. Yapının apsisi içten ve dıştan yuvarlak ve çok merkezli yay biçimindedir. Duvarlar ve apsiste herhangi bir pencere açıklığına rastlanamamıştır.
Yapı günümüze görece sağlam olarak ulaşmıştır. Kuzey ve güney cephe duvarları yer yer 4m. Yükseklikte koruna gelmiştir. Bununla beraber ana mekânda olması beklenen taşıyıcı sisteme dair herhangi bir veri elde edilememiştir. Avluya ait cephe duvarları ise yıkıntı molozunun altında kalacak kadar yıkılmış ve çoğunlukla izlenemez durumdadır.
Phaselis Teritoryumu Doğu Roma (Bizans) Çalışmaları:
2016 yılı çalışma sezonunda, Phaselis kent merkezi dışında da yukarıda belirtilen nedenler ve amaçlar doğrultusunda bazı çalışmalar yürütülmüştür. Bu çalışmalardan ilki Antalya Altınyaka Bucağı 36 34 37 N, 30 25 20 E koordinatlarında bulunan bir yapı kalıntısında gerçekleştirilmek üzere planlanmışsa da, ne yazık ki yapının çok yakın bir zamanda bulunduğu arazideki teras çalışmaları sırasında tamamen yok edilmesi nedeniyle yapılamamıştır.
Çevrede görülen sadece fotoğraflanarak belgelenebilen mimari ve mimari plastik kalıntılar nedeniyle yapının Erken Bizans dönemine tarihlenmesi muhtemel anıtsal boyutlarda bir kilse olduğu anlaşılmaktadır. Yapının bulunduğu anlaşılan terasın yaklaşık doğusunda yer alan bir taş yığını içinde ve etrafında zeytinyağı presine ait olduğu anlaşılan iki adet eser dışında sütun, yassı pencere payesi, sütun ve yassı payelere ait başlıklar, arşitrav ve baluster parçaları görülmüştür. Çevreye küreyici iş makineleri tarafından saçılan kaliteli kaplama parçalarına bağlı olarak da yapının geometrik paternli opussektile yer döşemeleri ile zenginleştirildiği gözlemlenmiştir. Yapıdan geriye kalan mimari ve insitu tek veri olasılıkla yapının güneybatı köşesidir bu da yaklaşık 1.50 m. yüksekliğinde ve 0,70 m. genişliğinde iki duvar parçası olarak gözlemlenmiştir.
Bir alt terasta yer alan evin bahçesi ve su basman duvarlarında yapı yıkıntısında görülen mimari plastiklerle aynı işlev, kalite ve üslupta mimari plastik malzeme ile karşılaşılmıştır. Bunların arasında kaliteli işçilik gösteren blok taşlardan üretilmiş olduğu anlaşılan kemerlere ait kemer çatalı, kemer omuzlaması parçaları, çifte sütunce başlıkları gibi öğelere yoğun miktarda rastlanmıştır.
Gedelma Cin Ali Köşkü Mevkii Kilise ve Yapı Topluluğu :
2016 sezonu Doğu Roma Teritoryum çalışmaları açısından en önemli tespit ise, Gedelma Cin Ali Köşkü Mevkii yakınlarında çalışma programı kapsamında değerlendirilen kilise ve çevresinde yer alan kiliseye bağlı ve müstakil yapılardır.
Söz konusu yapı topluluğu Cin Ali Köşkü Mevkii’nin yaklaşık güneybatısında bulunan 835 m. rakımlı kayalık bir tepe üzerinde yer almaktadır. Doğu cephesi tamamen kayalık bir yarla sonlanan tepenin batı kısımları çok daha az eğimli olup nispeten geniş düzlüklere sahiptir. Çalışmaya konu olan kilise, güney yamacındaki 801 m. rakımlı suni bir teras üzerinde yer almaktadır. Kilisenin batısında ve yakınında daha geniş, az eğimli ve inşaata elverişli alanlar olmasına rağmen yerleşim alanı olarak kayalık bir yarın hemen altındaki söz konusu terasın tercih edilmiş olması oldukça önemlidir. Bu durum yapı hakkında işlev ve nitelik ilişkisi açısından yapılacak değerlendirmelere ışık tutacaktır.
Tepenin doğu ve kuzeydoğu yüzlerinde, kilisenin yerleştirildiği güney terasa göre daha yüksek rakımlı iki adet daha doğal teras bulunmaktadır. Bu teraslar aşağı doğru kaya duvarı şeklinde çok dik olarak sonlanmaktadır. Söz konusu terasları olasılıkla savunma amacıyla inşa edilmiş duvarlar çevrelemektedir.
Kilise:
Yukarıda değinildiği gibi 835 rakımlı tepenin yaklaşık güneyinde yer alan 801 rakımlı dar bir teras üzerinde ve 36 35 22.9 N – 30 25 54.8 E koordinatlarında bulunan kilise yaklaşık doğu – batı doğrultusunda uzanmaktadır. Taşıyıcı sistem ve proporsiyonları nedeniyle üç nefli Helenistik bazilikal plan şemasına sahip olduğu anlaşılan yapı doğu – batı doğrultusunda 21,5 m, kuzey – güney doğrultusunda ise 11,5 m. ölçülerine sahiptir. Günümüze büyük oranda tahribata uğrayarak ulaşabilmiştir. Tahribatın nedeni rahatlıkla gözlenebilen doğal nedenlerdir. Yapının kuzey cephesinin yaslandığı kayalık ve dik yamaçtan kopan çok büyük boyutlu kayalar, kuzey nef duvarını ve taşıyıcı öğelerini nereyse tamamen ortadan kaldırmıştır. Ayrıca güney ve ana nefin bir kısmını inşa edebilmek için tefsiy düzlemi ve teras oluşturmak amacıyla düzenlenen istinat duvarının çökmesi nedeniyle güney nefin batı kısmı tahrip olmuştur. Bu durumdan anlaşılacağı üzere kilisenin üzerine yerleştirildiği suni teras, güneyde ve doğu batı doğrultusunda inşa edilmiş olan bir istinat duvarı sayesinde elde edilmiştir.
Yapının batısında avlu bulunmamaktadır. Ana mekâna giriş, ana nef aksına yerleştirilmiş bir giriş açıklığı ile sağlanmaktadır. Ana mekân kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Doğuda yer alan apsis içten yuvarlak olarak düzenlenmiştir. Apsisin dış cephesi doğudaki mekânları tanımlayan duvarlarla birlikte inşa edildiği için görülmemektedir. Apsiste, tahrip olmasına rağmen içten dışa doğru daralan ve apsis içinde görülen haç bezemeli söve nedeniyle olasılıkla çift açıklıklı olduğunu düşündüğümüz bir pencere açıklığı bulunmaktadır.
Yapının taşıyıcı sistemi moloz – taş malzeme ile örülmüş payedir. Ana nef ve kuzey nefi doğuda kemerli bir düzenleme ayırmaktadır. Bu uygulama Likya bölgesi Bizans dönemi mimarisi açısından ve bilinen örnekler çerçevesinde çok yaygın bir uygulama değildir.
Apsisli Yapı:
Kilisenin doğusunda yer alan apsisli yapı, güney nefin doğusundaki bir kapı açıklığı ile kilise ile direkt olarak ilişkilendirilmiştir. İzlenebilen tek giriş açıklığı bu kapıdır. Yapı batıda, aynı zamanda kilisenin apsisini gizleyen, kuzeyde ise bir terasa istinat duvarı vazifesi gören duvarlarla çevrelenmiştir. Güney ve doğuda ise olasılıkla üzerine yerleştiği suni terası destekleyen teras duvarları bulunmalıdır. Ancak yıkıntı ve bitki örtüsü nedeniyle bu duvarlar görülememektedir.
Yukarıda bahsi geçen duvarların oluşturduğu ve olasılıkla üzeri açık bu mekanın güneydoğu kısmında absidal bir yapı bölümü izlenebilmektedir. Büyük bölümü yıkıntı molozu altında kaldığından plan özelliklerine dair geniş veri elde edilememektedir. Bununla beraber, konumu ve bu konumdaki apsisli plan şemasına sahip Likya bölgesi örneklerine dayalı olarak, küçük boyutlu bu yapının üç yapraklı yonca plan şemasında düzenlenmiş bir mezar ya da vaftizhane olduğu söylenebilir.
Araştırmacı
Dr. Yalçın MERGEN
Dokuz Eylül Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi Temel Eğitim Bölümü
Phaselis Polis Mimari Araştırmaları Raporu
Bugün Bey Dağları ve Olympos Ulusal Parkı‘nın arasında Akdenize uzanan bir yarımada üzerinde olan Phaselis antik kentinin MÖ VII. yüzyılda Rodos’tan Lindos’lular tarafından bir koloni kenti olarak kurulduğu kaydedilmektedir. İlk yerleşim yerleri Yunan polislerinde olduğu gibi Phaselis yarımadası üzerinde yükselen tepe düzlüğünde kurulmuş olan akropolis’te yer almış olmalıdır. Kuruluşundan itibaren bir polis olarak düzenlenen kent, bir sur yapısı ile çevrilerek diğer Akdeniz kentlerine karşı kendini savunmuş ve giderek artan ticaret potansiyeli ile birlikte hızla kendini geliştirmiştir. Phaselis antik kentinin, Arkaik ve Klasik dönemlerde de akropolis merkezli bir yerleşim planı izlediği düşünülmektedir. Bu Dönemlerde kent halkının daha fazla deniz ticareti ile uğraştığı; kırsalda yaşayan halkın ise Phaselis’in hemen arkasında yükselen Tahtalı Dağ ve çevresinde ormancılık, zeytincilik ve hayvancılıkla uğraşmış olabileceği tahmin edilebilir.
Bunun akabinde Helenistik Dönem ile birlikte Lykia Bölgesi’nde yoğun bir şehirleşme süreci başladığı anlaşılmakta, kıyı yerleşmelerinde ticaretin artmasıyla kentlerin büyümeye başladığı bilinmektedir. Phaselis’te de, Helenistik Dönem’de değişen politik ve sosyal yapı ile birlikte dinsel ve kamusal yapıların inşa edilmeye başlanıldığı; genişleyen kent ile birlikte kent surunun limanı çevreleyecek şekilde genişletildiği görülmektedir. Bu döneme ait sınırlı sayıda bulgu, yapıların Roma ve Bizans dönemlerinde yoğun değişim ve onarım süreçlerinden geçirildiğini düşündürmektedir.
Phaselis MÖ I. yüzyıla kadar ana kent Rodos ile yakın ilişkilerini devam ettirmiş, sonrasında ise korsanların sığınma yeri olmuştur. Bu sıkıntılı süreçte kentin nüfusunun ve yerleşiminin azaldığı bilinmektedir.
Roma İmparatorluk Dönemi ile birlikte kentlerin ekonomik refah düzeylerinin artmasının da bir sonucu olarak toplumun, kendi kentlerinin resmi binalarla donatılmasına yönelik çalışmalarının Helenistik Dönem’e kıyasla oldukça artığı görülmektedir. Genellikle kentlerde Helenistik Dönem’den beri var olan yapıların bu dönemde yenilendiği ya da yeniden inşa edildiği gözlemlenmiştir. Roma İmparatorluk Dönemi ile birlikte geniş düz alanlara sahip olan Patara, Myra, Andriake, Limyra ve Phaselis kentlerinin kısmen düzenli Roma kent planlama ilkelerine göre geliştiği söylenebilir.
Phaselis deki incelenen yazılı belgelerde yapılarla bağlantılı kişiler ve görevlerine ilişkin açıklamalar yapılmıştır. Buna göre iyi mevkideki kişiler ya merkezden yada yerel yönetimler tarafından agora, gymnasium gibi kurumsal yapılar için yönetici olarak seçilmişlerdir.
Phaselis de MS I. yüzyılla birlikte yeniden inşa faaliyetleri artmış, özellikle kent merkezi İmparatorluk Dönemi Küçük Asya kentlerinin standart yapıları olan resmi binalarla doldurulmuştur. Antik kentte bugün gördüğümüz anıtsal boyuttaki yapı kalıntılarının birçoğu bu dönemdendir. Fakat tüm bu yapı faaliyetlerine rağmen Phaselis, Perge ve Side gibi yakın komşu kentlerin İmparatorluk Dönemi yapılaşma sürecine yaklaşamamıştır. Yine de Roma kentini oluşturan ana kurumsal ve dini yapılara sahip olduğu görülmektedir.
Genellikle Deniz ticareti ile uğraşan ve tüccar ve esnaf tabakasından oluşan Phaselis halkı, ticaret sayesinde oldukça refah günler geçirmiş gözükmektedir. Roma ile Mısır arasındaki ticaret yolu üzerinde bulunan kent, Akdeniz’in diğer önemli liman kentleri ile de bağlantılarını geliştirmiştir. Bunun neticesinde kentte depolama ve diğer ticaret yapıları ile birlikte misafirhane, lokanta ve bu kişilerin ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik yapıların gelişmesinin de artığı düşünülmektedir. Bunun yanında bu dönemde kentte kırsal kesimden gelen ürün ve ticaret ürünlerinin saklanma ve pazarlanma alanlarına yönelik gelişmeler ve yapılaşmalar da kentte yer bulmuş olmalıdır.
Phaselis’in durumu MS III. yüzyılın sonları ve MS IV. yüzyılın başlarından itibaren hem karadan hem de denizden gelen tehdit ve yağmalamalarla değişmiş, halk kenti terk etmeye başlamıştır. MS V yüzyılda kent oldukça küçülmüştür. Bunda yeni kurulan Attaleia kentinin önem kazanmaya başlaması ve kent içindeki gölün giderek bataklık halini alması ve de ticaretin azalması da etkili olmuş olmalıdır. Bu dönemde Phaselis taşınabilir yapılarının bir kısmının Attaleia götürüldüğü, kentin taş ocağı olarak kullanılmaya başlanıldığı bilinmektedir. Phaselis MS VIII., IX. ve XI. yüzyıllara ait piskopos listelerinde yer almış olsa da daha sonra sadece bir liman olarak anılmaya başlanmıştır. Kentin önemini yitirmesine rağmen yoğun bir geç dönem yapısı göstermektedir. Geç antikçağa ilişkin fazla bir veri, bilgi ele geçmemiş olmakla birlikte bu dönemde akropolis tepesi üzerinde ve limanlara yakın kent merkezinde yapılaşmanın yoğunlaştığı görülmektedir.
Merkezi Liman (Kent Limanı)
Phaselis bugün bataklık olan lagün (iç liman) ile bağlantılı olduğu düşünülen Kuzey Liman ile birlikte üç doğal limana sahip olmasıyla diğer antik liman kentleri arasında ayrı bir öneme sahip olmalıdır. Merkezi Liman, güneyde kentin akropolis’inin bulunduğu yarım ada; kuzeyde kent surunun ve küçük bir yarım ada- dil; batıda ise kentin ana caddesinin aksında yer alan küçük bir kumsalla sınırlanan ve girişi doğuda olan doğal bir koyda yer almaktadır.
Bu bölgede ilk kapsamlı bilimsel tespit çalışmalarını H. Schlaeger ve J. Schaefer ikilisi yapmış; ardından Phaselis Araştırmaları kapsamında Cevdet Bayburtluoğlu seksenli yıllarda yapıları açığa çıkaran ilk düzenlemeleri gerçekleştirmiştir. Ancak her iki çalışmada da bu alandaki yapılar yüzeysel olarak incelenmiş ve fazla bir veri aktarılamamıştır.
2015-2016 yılı Phaselis Araştırmaları kapsamında Merkezi Liman ve havzasında yapıların tespit ve inceleme çalışmalarına tekrar başlanılmış, plan düzlemleri, yapı malzeme ve teknik incelemeler ile birlikte işlevleri, kulanım dönemleri, tahribat ve onarımları tespit edilmeye çalışılmıştır. İlk etapta liman ve mendirekleri ile akropolis’ten uzanarak bağlanan kent suru, yüzeyde ve su altından incelenmeye ve araştırılmaya başlanılmıştır. Bu çalışmada dalgalara ve kent ile limanın savunmasını güçlendirmek amacıyla yapıldığı düşünülen liman savunma yapılarında antikçağ limanlarında sıkça belgelenen hidrolik beton kullanıldığını gösteren harç kalıntıları bulunmaktadır.
Kent surunun devamı olan limanın mendirekleri aynı zamanda kent surunun da uzantısıdır. Kapalı bir liman olma özelliği taşıyan limanın kuzey bölümünde kule bulunduğuna işaret eden mimari bir düzenleme görülmektedir. İkinci etapta liman havzasında bulunan yapıların rölöve ve planlarının çıkartılması ve yapı elemanlarının malzeme ile yapım tekniği boyutunda incelenerek belgelenmesi çalışmaları yürütülmüştür.
Merkezi Liman Yerleşimleri
Merkezi Liman havzası içinde ve kuzeyde mendireğe uzanan kara parçası dâhil alanda temel seviyesinde korunmuş birçok yapı kalıntısı görülmektedir. Liman ve bunu çevreleyen yapılar son yerleşim dönemine kadar bu alanın yoğun bir şekilde kullanıldığını belgelemektedir. Liman işlevi ile bağlantılı bir kullanımı olduğu düşünülen bu yapıların yakından incelendiğinde birçok dönem, plan değişiklikleri ve onarım izleri taşıdığı görülmektedir.
Farklı boyutta kullanılmış yapı taşları, farklı harç karışımları ve devşirme olarak kullanılmış yapı malzemeleri, farklı zamanlarda yapılmış müdahalelere işaret etmektedir. Plan düzleminde yapılmış eklemeler ve değişimler, bölüntülerin çoğalması ve kapı boşluklarının örülmesi yapıların kullanım amaçlarının da değiştiğinin göstergesidir.
Merkezi Liman havzasındaki mimari buluntular kabaca konumlarına göre üç grupta incelenebilmektedir. Limanın kuzeyinde mendireğe doğru uzanan ana kaya parçası üzerinde bugün karada ve suda temel seviyesinde korunmuş olan 2M8 ve 2M7 olarak numaralandırılan yapılar birlikteliği bunlardan ilkidir.
2M7 ve 2M8 Yapıları
2015 yılı Phaselis çalışmalarında da incelenen 2M8 yapı kalıntıları, yakınında bulunan çok sayıdaki deniz kabuğu buluntuları ile ilişkilendirilerek boya üreten bir işlik olarak adlandırılmıştır. Bu tür işliklere yakın örnekler Demre-Myra araştırmalarında da gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu alanda yer alan ve bir daireye tamamlanabilen yapı kalıntısı, yakındaki yapı taşları ve ters çevrilmiş duran büyük bir tekne bu işlikle ilişkilendirile bilinir görünmektedir. Yapı duvar kalıntılarının gelişigüzel dizilimleri ve bağımsız görünen ilişkileri bu duvar elemanlarının farklı dönem kullanımlarına yönelik bir işaret olarak yorumlana bilinir.
Bugün deniz seviyesinin altında kalan tek bir mekâna işaret eden 2M7 yapısının ne tür bir işlevi olduğu, çöken bir kara parçası üzerinde veya denize uzanan bir yapı olarak mı inşaa edildiği belirgin değildir. Yakınında yer alan yapı taşları ve büyük bir kapı lentosu bu mekanı da içeren liman ile bağlantılı ve erken bir döneme işaret eden bir yapıya ait olmalıdır.
Merkezi liman havzasında bir mahalle görünümünü veren ikinci grupta incelenen altı yapı olarak sınıflandırılan kalıntılar, alanın kuzey batısında yer almaktadır. Birbirine yakın konumlanan yapıların bugün birkaç duvar sırası ancak koruna gelebilmiştir.
2M1 Yapısı
En kuzeyde yer alan ve kuzey cephesi kent sur duvarına yaslanan 23.40 x 22.40 dış ölçülerindeki 2M1 yapısı a, b, c, d, e mahallerinden oluşmaktadır. Farklı dönemlerde farklı mekan anlayışlarının bir göstergesi olarak B ve C mekânlarını bölen iç duvarın sonradan yapıya eklendiği; bugün kasaları halen kısmen görülebilen mekanları birbirine bağlayan kapıların, bazı kapı boşluklarında son dönemde örülerek kapatıldığı görülmektedir. Olasılıkla 2M1 yapısının kullanım işlevi de zaman içerisinde değişikliklere uğramıştır.
Genel plan düzleminde bazilikal plan şemasını andıran yapıda, dış cephede büyük düzgün konglomera bloklar içte farklı ölçülerde moloz taşlar yapı malzemesi olarak kullanıldığı, dış yüzeyde düşey derzlerin birbiri üstüne gelmemesine yatay derzlerin birbirini takip etmesine dikkat edildiği; iç cephede ise moloz taşların gelişigüzel örüldüğü gözlemlenmiştir. Yapıda ayrıca duvarlarda kireç harcının yer yer tuğla parçaları ile sıkıştırıldığı ve iç mekanların yine kireç harcıyla sıvandığı görülmektedir.
Yapının en iyi koruna gelmiş doğu cephesindeki kiriş boşluklarından yola çıkarak yapının en azından kısmen de olsa ahşaptan bir üst döşemesi olduğu olasılıkla ikinci bir katın varlığını göstermektedir. İç mekan duvar bölüntülerindeki büyük birkaç diş profilli taşlar yapıda devşirme malzemelerin kullanıldığına işaret etmektedir.
2M3 Yapısı
Alanın kuzey batısında yer alan 2M3 yapısı, 2M4 ve 2M5 yapıları ile ortak duvarlara sahiptir. Oldukça fazla tahrip olmuş olan yapıda sadece bir kısmen iki taş sırası izlene bilinir durumdadır. Büyüklük ve plan açısından 2M1 yapısına benzerlikler gösteren yapı a, b, c d, e, f, g ve h mekanlarından oluşmaktadır. A,b, c, d mekanları birbirine paralel uzanmak batıya bakan g mekanı narteks gibi bu mekanları karşılamaktadır. Yapıya b mekanın doğudan girilerek diğer mekanlara ulaşılmaktadır. Doğu bölümde yer alan e ve f mekanlarının köşe bileşimlerinin zayıflığından işaret ettiği üzere yapıya c ve d mekanları bölünerek daha sonra oluşturulduğu ve bu mekanlara dış cepheden doğrudan ulaşımının sağlanmak üzere kapı açılmış olabileceği düşünülmektedir. Ana yapıya daha sonra eklenen g mekanı iç avlu olarak düşünülen h mekanına açılmaktadır. H mekanını oluşturan gelişi güzel örülmüş olan çevre duvarı aynı zamanda 2M5 yapısını da içine almaktadır. Tüm bu plan şeması, 2M 3 yapısının bütünün işlik ve ticaret yapısı olarak kullanıldığı, e ve f mekânlarının bir dükkan /ticaret birimi gibi dışarıya açıldığı, sonradan eklenen g mekanının depolama ve h mekanlanın bir dış depolama avlusu olarak işlevlendirildiği düşündürmektedir. 2M3 yapısında diğer yapılardaki aynı yapım tekniği ve malzemesi kullanılmış dış cephe duvarlarında dış yüzeyde daha düzgün devşirme kesme taşlar, iç yüzeyde ise devşirme olduğu düşünülen farklı ölçülerde moloz taş ve örgü kullanılmıştır.
2M4 Yapısı
2M3 yapısının güneyinde, dış duvarı ortak olan, 13.7m x 5m dış ölçülerinde 2M4 yapısı yer almaktadır. 2M4 yapısı girişi doğudan olduğu varsayılan birbiri içine geçilen a ve b mekanlarından oluşmaktadır. A mekanının, b mekanına göre daha okunabilir, b mekanının temel seviyesine kadar tahrip olduğu gözlemlenmekte, yapının girişi ve mekanlar arası geçiş yerinin tespiti yapılamamaktadır. 2M4 yapısı, kuzeyinde yer alan 2M3 yapısı ile bağlantılı bir işleve sahip olmalı; bu gruptaki diğer yapılar için de düşünüldüğü üzere, Liman- işlik veya ticaret yapısı olmalıdır.
2M5 Yapısı
2M3, 2M4 yapısının güney batısında, yine bitişik nizamda kısmen ortak dış duvarlara sahip 14.10m x19.4m dış ölçülerindeki 2M5 yapısı yer almaktadır. Yapı yan yana sıralanan yaklaşık 14.8m x 4.8m iç ölçülerinde a, b ve c mekanlardan oluşmaktadır. Her üç mekana da girişlerin ayrı ayrı batıdan verildiği gözlemlenmektedir. En kuzeyde yer alan a mekanının kuzeye ve batıya bakan girişlerinin daha sonra örülerek kapatıldığı görülmektedir. Yapıda dış duvarlarda yapı malzemesi ve teknik olarak daha çok devşirme düzgün taş bloklar, iç duvarlarda ise moloz taş ve örgü kullanıldığı tespit edilmiştir. Yapının doğu duvarının çok tahribe uğramasından dolayı sadece yer yer bir taş sırası olarak okunabildiği gözlemlenmektedir. Yapılara daha geç bir dönemde eklendiği düşünülen 31m x 35 m ölçülerindeki 2M3 h avlusu, 2M3 yapısı le birlikte batı cephelerini çevrelemektedir. Bu alan olasılıkla açık depo alanı olarak her iki yapıya da hizmet etmiş olmalıdır.
Bu alanda yer alan birbirine bitişik 2M3, 2M4 ve 2M5 yapılarından, 2M3 yapısı yapım tekniği ve özene bakarak 2M1 yapısı ile aynı dönemde yapılmış, 2M4 daha sonraki dönemde eklenmiş, 2M5 akabinde bunlara yaslandırılmış ve en son kullanım dönemlerinde bu yapılar birlikte ortak olarak işlevlendirilerek bir ticari depolama üniteleri olarak kullanılmış olmalıdır. Tüm bu üç birbirine yakın konumdaki yapıların özellikle limana bakan doğu cepheleri yoğun tahribata uğramıştır. Farklı seviyelerde dolgu toprakla örtülü olan yapı kalıntıları oldukça niteliksiz kireç harç, yer yer toprak karışmış harç ile inşa edildiği bunun da yapının tahribatını ve çözülmesini hızlandırdığı düşünülmektedir.
2M6 Yapısı
2M3, 2M4 yapılarının doğusunda yer alan 2M2 ve 2M6 yapılarının, diğer yapılara göre daha çok tahrip olduğu gözlenmekte, 2M6 yapısının tam planı anlaşılamamaktadır. 11.1m x 14.1m dış ölçülerine sahip 2M3 yapısı, günümüze en iyi koruna gelmiş tek taş sırası kalan kuzey cephesine açılan a ve b mekanlarından oluşmaktadır. B mekanının dışa açılan kapısının daha sonraki dönemde örülerek kapatıldığı görülmektedir. Olasılıkla mekanların içten birleştirildiği in-situ görülen kapı eşiğinden gözlemlendiği kadarı ile a mekanından bir zamanlar dışarıya ulaşıldığı söylene bilinir.
2M2 Yapısı
Dört mekanı tanımlanabilen 2M2 yapısının sadece temel seviyesindeki taşları okunabilmektedir. Yapının güney ve doğu bölümünün liman ve denize olan yakınlığından dolayı yoğun tahribata uğrayıp tümüyle çözülerek sahil ile karıştığı gözlemlenmektedir. Yan yana sıralanan a, b ve c mekanlarının önünde kuzeyde d mekanı dışarıya çıkmaktadır. Yapının batı duvarı 2M2 ve 2M1 yapılarının arasında batıya kıvrılarak devam etmektedir. Bu iki yapının zaman içerisinde belki işlev değişikliği ile bağlantılı olarak mekânsal değişikliklere gidildiği olasılıkla son yıkıcı tahribata kadar konumundan dolayı kullanılmaya devam edilmiş izlenimini vermektedir.
Merkezi Limanın güney batısında yer alan üçüncü grup yapı kalıntıları aquaductus’a paralel bir yapı adasından sonra kuzey güney aksında devam eden ve Liman Caddesi’nin kuzey ucundan batıya doğru yönelen diğer sokağın etrafında yer almaktadırlar. Kuzey- güney aksında yer alan sokak yaklaşık 2.6m genişliğindedir ve araç yolu olarak kullanıldığı düşünülür. Sokağın batı bölümünde, yaklaşık 0.4m yüksekte ve yaklaşık 3.3m genişliğinde olan ve yüksekte tretuvar/yaya yolu olarak kullanıldığı düşünülen bölüm yer almaktadır. Bir dönem kent içinde önemli olan bu sokak/cadde ve bir zamanlar üstünde yer alan yapıların kurumsal veya ticaret nitelikleri taşıdığı düşünüle bilinir. Caddenin güneydoğu bölümünde 2M12, 2M14, 2M16, 2M17 yapıları yer almakta ve her biri nerdeyse bu caddeye açılmaktadır. Caddenin batı bölümü yükseltilmiş yaya bölümünden sonra yoğun dolgu altında kalarak kaybolmuştur.
2M10 ve 2M11 yapılarından sonra bu caddeyi dikine bir şekilde doğu batı yönünden, limandan aquaductus’a doğru gelen yaklaşık 3.4m genişliğinde başka bir sokak kesmektedir. Bu sokağın batı bölümünde sadece 2M10 yapısının kısmi planı okunabilmekte, ancak yoğun dolgu göz önüne alındığında bu ve karşısındaki yapı adasında başka yapıların da varlığına işaret etmektedir.
Sokağın doğu bölümünde karşılıklı 2M11, 2M12, 2M13 yapıları yer almaktadır. Bu yapılar sonrası yine dikine kuzey-güney yönünde diğer caddeye paralel, genişliği saptanamayan 2M11, 2M13, 2M15 yapılarının açıldığı bir ara sokağın varlığı gözlemlenir. Liman Caddesi’nin kuzeybatı ucundan başlayarak batıya devam eden ortalama 1.95m genişliğindeki sokağın güney bölümünü Erken Roma Dönemi Büyük Hamam, geç dönem Roma Villasının, kuzey cephesi sınırlandırmaktadır. Oldukça nitelikli tuğla tozu ve kırığı karışımlı bir dış sıvası olmasına rağmen yapının bu cephesine daha sonraki bir dönemde ikinci bir dış duvar eklenmiştir. Bu dış kabuk-duvarın bu sokak mimarisi ile bağlantılımı yoksa yapının kendi yalıtım, statik sorunu veya eklenen bir üst yapı ile mi ilişkili olduğunu belirlemek zordur. Sokağın kuzey-doğu bölümünde 2M12, 2M13, 2M14 yapıları yer almaktadır. Sadece 2M12 yapısının f mekanı bu sokağa açılmakta 2M13 yapısı temel seviyesine kadar tahrip olduğu için girişi tespit edilememektedir. Sokağın kuzey batı bölümü yoğun dolgu altında kalmış okunamamaktadır.
2M9 Yapısı
Alanın en kuzeyinde yer alan 11.2m x 8m dış ölçülerine sahip 2M9 yapısı bu mahallenin en koruna gelmiş yapı kalıntısıdır. 2M9 a ve b mekanlarının dış cephe duvarları 3-4 m yüksekliğe kadar ayakta kalabilmiştir.
Dış cephelerde bulunan küçük pencere açıklıkları, üst yapının tonoz başlangıç seviyeleri halen okunabilmektedir. İlk yapım döneminde sadece a ve b, iki mekandan oluştuğu düşünülen yapıya ana girişin güneybatı cephesinden sağlandığı düşünülmektedir. Doğu cephesindeki sonradan açılan açıklık, a mekânındaki yaklaşık 1.40 m çapındaki dışa taşan niş, c ve d mekanları yapıya sonradan eklenmiş görünmektedir.
C mekanın doğu bölümünde zeminde ve duvar dibinde in-situ yer alan mermer döşeme parçaları burada küçük bir havuzun varlığına işaret etmektedir. Yine c mekanının kuzey duvarı içirişinde nişe doğru devam eden pişmiş topraktan künk parçası yapıda bir dönemin su sisteminin varlığını göstermektedir. Bu bulgular yapının çeşme, hamam gibi su ile ilgili, bir yapıyı çağrıştırmaktadır. Aquaeductus’un doğu kısmında yer alan bu yapının, aquaeductus vasıtası ile gelen su sisteminden faydalanması ve buna bağlanması olası bir kurgudur. Kendi yapı dolgusu içerisinde kalan 2M9 yapısının kullanım niteliğinin, çeşitli dönem eklerini ve yapıyı yakın çevresi ile tam anlamıyla açığa çıkarmadan tanımlanması zordur.
Merkez Liman mahallesinin en geç kullanım dönemine ait olduğu düşünülen bu yapı, yapım teknik ve malzeme seçimleri ile şuana kadar incelenen diğer yapılardan daha az nitelikli gözükmektedir. Yapının bir açı yaparak Aquadüke yaslandığı doğu cephesi çift cidarlıdır. Doğu dış cephe düzgün devşirme olduğu düşünülen taş bloklar ile iç yüzey moloz taşlarla örülmüştür. İç cepheler kalın bir sıva tabakası ile sıvanmış olmalıdır.
Yapı duvarlarında kullanılan devşirme düzgün blokların yanında dış cephede de kireç harçlı moloz taş örgü kullanılmış ve yine aynı malzeme ile sıvanmıştır. Yapıda diğer yapılara göre fazla tuğla ve pişmiş topraktan yine devşirme olduğu düşünülen yapı malzemeleri kullanıldığı gözlemlenmektedir.
2M11 Yapısı
Mahallenin kuzey doğusunda yer alan 13.7m x 13.9 m dış ölçülere sahip 2M11 yapısının plan bakımından diğer yapılardan farklı olarak enlemesine a ve b mekanlarına bölündüğü; daha sonraki bir dönemde güney cephesine c ve d mekanlarının eklendiği görülmektedir. Bugün yapıya güney cepheden giriş sağlandığı görülmektedir. Ancak olasılıkla batı duvarında bugün dolguların altında kalan bölümde caddeye de çıkış sağlanmış olmalıdır. Yapının en iyi korunagelmiş olan bugün yaklaşık 2-3m yüksekliğindeki kısmı gözlemlenebilen kuzey iç cephe duvarında yer yer düzensiz küçük dikdörtgen boşluklar tespit edilmektedir. Duvardaki bu boşluklar 2M11 yapısının yapım aşamasındaki ahşap iskele ve kalıp bağlantılarının yerleri olarak yorumlana bilinir.
Yaklaşık 6 x 9m iç ölçülerine sahip a mekanın üst örtüsü, açıklığın fazlalığından dolayı olasılıkla desteksiz geçilememiştir. Destek için ahşap dikmeler olabileceği gibi yakında bulunan sütün parçasının işaret ettiği üzere taş veya mermer devşirme sütunlar kullanılmış olabilir.
Yapının yapım tekniği ve malzemesi az nitelikli devşirme moloz taş ve diğerlerine göre daha koyu renkte olan kireç harcıyla çift cidarlı, arası küçük moloz taşlarla doldurularak örülüp üstü yine benzer harç ile sıvanmıştır. Burada da moloz taşlarla birlikte arada pişmiş topraktan tuğla, kiremit gibi devşirme malzemelerin kullanıldığı gözlemlenmektedir. Köşe birleşimlerinde düzgün devşirme kesme taş blokları, kapı boşluklarında iki yanda kapı kasalarında ve eşiklerde büyük boy kesme taşları tercih ettikleri görülmektedir.
Yapının diğer yapılarda da gözlemlendiği üzere doğu liman tarafındaki cephesi oldukça fazla tahribata uğramış ve okunamamaktadır. Kent içindeki konumu ve iç hacimleri dikkate alındığında belki ilk kullanım dönemlerinde bir toplantı mekanı olarak, daha sonraları ise liman ticaretine yönelik depolama ve işlik olarak kullanıldığı düşünülmektedir.
2M10 Yapısı
Caddenin doğu bölümünde yer alan ve caddeye doğru taşan 2M10 yapısının sadece cadde yönündeki bir mekanı tam olarak okunabilmekte, duvar izlerinden anlaşıldığı üzere yapının doğuya doğru devam ettiği görülmektedir. Yapının doğu cephesinde halen in-situ duran kapı sövesi, bu yapının da caddeye açıldığını göstermektedir. Batı yönündeki diğer kapı söveleri arkada yer alan bir mekanın varlığına işaret etmektedir.
2M12 Yapısı
Alanın güney doğusunda 11.4m x 17.50 dış ölçülerindeki yapı adasında yer alan 2M12 yapı kompleksinin, beş mekanının ön caddeye, bir mekanın kuzeyden adayı sınırlayan sokağa, diğer doğu taraftaki mekanın ise ara sokağa açıldığı tespit edilmiştir.
4.8m x 5.8m iç ölçülerinde bir mekandan oluşan 2M12a yapısı tahribatı ve yoğun dolgu nedeniyle tam olarak okunamamakta, giriş yönü tespit edilememektedir. Ancak bu mekanın da girişinin diğer mekanlardaki gibi cadde yönünde olması kuvvetli olasılık dâhilindedir. 2M12a yapısının güneyinde yer alan 5.8m x 4.2m iç ölçülerindeki 2M12b mekanının iki girişi olduğu görülmektedir. Birincisi caddeye açılan 1.20m genişlikteki, diğeri ise c mekanına açılan 1m genişliğindeki ikinci kapıdır. Önceleri bir ara servis girişi gibi tasarlandığı düşünülen 5.8m x 1.1m iç ölçülerindeki 2M12c mekanı daha sonraki dönemde cadde cephesinden örülerek kapatılmıştır.
Bu mekanların devamında yer alan 5.8m x 4.10 iç ölçülerine sahip 2M12d mekanının sadece caddeye açılan 1.2m genişliğindeki kapısı ile genelde yapı bütünündeki gibi bir iki taş sırası okunabilmekte, yapım teknik ve malzeme seçimleri de diğerlerini izlemektedir.
Yapı adasının doğu bölümünde yer alan 3.9m x 6.3m iç ölçülerindeki 2M12g mekanı kuzeye, 9.8mx 4.3 m iç ölçülerindeki 2M12h mekanı limana bakan doğu cephesine açılmaktadır. Kapı söveleri dışında birkaç taş sırası ancak okunabilir durumdadır.
2M12 yapı kompleksinin güney ucunda yer alan e ve f mekânları diğerlerinden farklı olarak birbiri ile bağlantılıdır. Önceleri 1.2m genişliğindeki kapı açıklığı ile caddeye açılan 6.3m x 2.4m iç ölçülerindeki dar uzun e mekanı daha sonra örülerek kapatılmıştır. 6.3m x7 m iç ölçülerindeki f mekanı ise, mekanın güney doğu ucundan Liman Caddesinden gelen dar sokağa açılmaktadır.
Mekanın doğu cephesini oluşturan duvarın görünen ilk iki taş sırası düzgün standart yükseklikte iyi nitelikte harçsız taş bloklardan oluşmaktadır. Bu yapı taşları devşirme malzeme olabileceği gibi daha önce burada var olan başka bir yapının duvar elemanları da olabilir.
2M12 yapı kompleksinde yer yer farklı malzeme kullanımları olduğu gözlemlense de yapım tekniği ve malzemesi diğer incelenen yapı kalıntıları ile uyuşmakta, dış cephelerde büyük devşirme bloklar, içte harçlı moloz taş örgüsü görülmektedir. Yoğun tahribat altında kalmış olan yapıda, kapı söve parçaları ve birkaç taş sırası dışında tanımlanabilen fazla bir yapı elemanı tespit edilememiştir.
2M13 ve 14 YAPISI
Yapı adasının güneyinde Liman caddesinden gelen sokağın kuzey tarafında 2M12 (e,f) mekanları ve 2M13, 2M14 yapıları yer almaktadır. Bunlardan yaklaşık 10.7m x 8.50m ölçülerinde bir alanı kapsayan 2M13 yapısının temel seviyesine kadar tahrip olduğu gözlemlenmekte ve tam planı anlaşılamamaktadır. Doğusunda prizmatik bir plana sahip olan yaklaşık 8.8m x 8.5m ölçülerinde 2M14 yapısının liman caddesi tarafındaki duvarı temel seviyesine kadar tahrip olmuştur. Yapı önceleri tek bir mekandan oluşurken daha sonra ikiye bölünmüştür. Yapının girişlerinin cadde tarafından olduğu düşünülmektedir.
LİMAN CADDESİ
Kent limanı ve güney liman arasında, bu iki limanı birbirine bağlayan ana cadde uzanmaktadır. Bu cadde, İmparatorluk Dönemi’nde sağında ve solunda yer alan birbiriyle bağlantılı kurumsal yapıları ile kentin merkezini oluşturmuş olmalıdır. Cadde büyük taş bloklar ile kaplanmış her iki tarafa üçer basamakla yükselip yapıların önünde paralel bir yaya yoluna bağlanmaktadır. Caddenin batı tarafında Büyük Hamam, Agora gibi yapılar konumlanırken doğu bölümünde liman ile bağlantılı yapılar, Latrina ve Küçük Hamam ve caddeye açılan birçok tanımlanamamış yapı yer almaktadır. Bunlardan Liman Caddesi’nin batı tarafında yer alan büyük kurumsal yapılar ile Latrina ve Küçük Hamam C. Bayburtluoğlu’nun yaptığı çalışmalarla kısmen de olsa açığa çıkartılmıştır. Doğu tarafında günümüzde yoğun bir dolgu altında kalan yapıların geç bir dönemde girişlerin örülerek kapatıldığı görülmektedir. Devam eden duvar sırasında yaklaşık on bir tane kapı açıklığı tespit edilebilmiştir. Bu yapıların çoğunun Liman ile bağlantılı ticari, dükkanlar olarak kullanıldığı düşünülmektedir.
2C1 Yapısı-Latrina
Liman Caddesinin güney doğu bölümünde caddeye doğru taşan latrina yer almaktadır. Latrinalar genelde antik dünyada agora, tiyatro, hamam gibi birçok kişinin bulunabileceği alanlara yakın olarak konumlandırılmışlardır. Side’de antik tiyatronun ve hamamın arkasında agorada, Perge’de hamamda ve agora yakınında, Ephesos’ta sütunlu caddeye hamama ve agoraya yakın, Milet’te kuzey galerilerine yakın olarak konumlandırılmıştır. Phaselis’te de Latrina olasılıkla artan ihtiyaçtan Liman Caddesi üzerine tiyatronun, hamamın ve agoranın yakınına yerleştirilmiştir.
Yükseltilmiş yaya yoluna ve güneye doğru Küçük Hamamın ara sokağına girişleri bulunmaktadır. Caddeye bakan cepheye giriş açılmamış arka cephesi tiyatroya doğru yükselen Akropolise yaslandırılmıştır. Latrinin Liman Caddesi genel plan düzlemine uymaması yapının daha geç bir dönemde bazı yapıların cephelerinin kapatılarak buraya konumlandırıldığını düşündürmektedir.
Yapı yaklaşık bir dikdörtgen planda, kuzey güney yönünde yerleştirilmiş dış ölçüleri 10.2mx 15.4m, iç ölçüleri 14m x 8.70m dir. Kapı açıklıkları dışında pencere boşluklarına yönelik herhangi bir ize rastlanılmamıştır. Ancak ışık ve havalandırma için daha yüksekte konumda pencere boşlukları olmalıdır.
Yapının duvarları kısmen ayakta, dört beş taş sırası zamana direnebilmiş, kapı sövelerinin alt bölümleri yerlerini koruyabilmiştir. Yapı duvarları çoğunlukla kaba bosajlı düzgün bloklardan oluşturulmuştur. Yapım tekniği olarak duvarlar, opus quadratum, çift cidarlı içi harç ve moloz dolgulu olarak örülmüştür. Dış cidarlarında bulunan taş bloklarında harç, kenet ya da dübel kullanılmamış kuru olarak örülmüştür. İç cephede genelde daha küçük ve kaba taş blokları kullanıldığı gözlemlenmiştir.
Latrina’nın doğu duvarı günümüzde kısmen de olsa tiyatrodan akıp gelen toprak ve dolgunun altında kalmış duvar eğrilerek öne doğru gelmiştir. Ancak iç cephede duvarın orta bölümlerinin çok daha küçük moloz taşlara kaba bir şekilde örülmesi bu duvarın daha geç bir dönemde onarım geçirdiği yönünde yorumlana bilinir. Bu onarım ile bu yöndeki oturma sıralarından olasılıkla vazgeçilmiş olunmalıdır.
Tek bir mekandan oluşan latrina’da dört iç cephede de, birinci veya ikinci taş sırasında yer yer oturma platformlarını taşıyan konsollar bırakıldığı gözlemlenmektedir. Bu konsollar kullanım işlevinden dolayı çok tahrip olmuş çoğunlukla erimiş veya kopmuştur. Günümüzde sadece on tanesi in-situ durumda kalmıştır. Bu bulgulardan bu yapıda dört cephede de oturma yerlerinin bulunduğu yaklaşık 36 kişiye hizmet edilebildiği düşünüle bilinir. Latrina’ların genelinde temizlik için oturma yerlerinin hemen önünde temiz su kanalları bulunmakta, bazılarında içinde ayrıca çeşmede olduğu görülmektedir.
Buradaki latrina yapısında içinde bir çeşmeye yönelik tesisata rastlanmasa da Küçük Hamamın güney cephesinde küçük bir nympheum’un olduğu bilinmektedir. Yapının kanalizasyonunun caddenin doğu bölümünün altından giden genel hatta bağlanmış olabileceği yanındaki Küçük Hamam ana giderinden gelen suyla temizlenmiş olabileceği düşünülmektedir. Cadde boyunca tespit edilen kanalizasyon yapısı sadece atık sular için değil, aynı zamanda yağmur sularının akıtılması için de kullanılmış gözükmektedir.
Yapıda kısmen ele geçen zemin döşemesinde küçük beyaz kireç taşlarıyla oluşturulmuş kaba bir mozaik ayrıca kenara duvara doğru kırmızı, yeşil renkte bir dalga bordürünün dolandığını belgelemektedir. Mozaik döşemenin altında tuğla tozu ve kırığıyla oluşturulmuş kalın harç tabakası görülmektedir. Bu tür harç karışımları daha çok su yalıtımı gerektiren yerlerde kullanıldığı bilinmektedir.
BATI KENT YERLEŞİMLERİ
Phaselis antik kentinin kurumsal yapılarının yerleştiği ana yerleşim aksının ve aquaeductus’un batı tarafında bugün bir bataklık görünümündeki liman/gölün güney kısmında yer alan yapı kalıntıları batı kent yerleşimleri olarak adlandırılmaktadır. Bu yerleşim alanın Geç Roma Dönemi sonrası önemini artığı ve genişlediği düşünülmektedir.
Arap akınları sırasında oldukça önemli bir yerleşim yeri olan Phaselis’in bu dönemde ekonomik kalkınma kazandığı belirtilmektedir. Phaselis’te bu dönemde özellikle batıkent yoğun olarak iskan edilmiş gözükmektedir. Ancak yapıların çoğunluğu uzun süreli bir yaşam gösteremedikleri yerleşimin son kullanım dönemlerinde azalan nüfus ile terk edildiği düşünülmektedir.
Günümüzde yoğun taş tarlası altında kalmış olan bölgede iki üç yapı ancak tanımlanabilmektedir. Oldukça nitelikli yapıtaşları ile birlikte azda olsa sütun parçaları, bosajlı bloklar, büyük bir yapıyı işaret eden düzgün kesme taşlardan oluşan yapıtaşları alanda yayılmış bazılarının ise toplanmış olarak durduğu gözlemlenmiştir. Bunların daha önce kent de yürütülen çalışmalar kapsamında mı düzenlenmeye çalışıldığı veya kentin son döneminde başka bir yere götürülmek üzere mi istiflendiği açık değildir.
Doğu batı yönünde devam eden duvar kalıntıları bu aksta bir yolun varlığına işaret etmektir. Bu duvarın lagünle buluştuğu noktada duvara eklenmiş tek bir mekandan oluşan bir yapının eklendiği görülmektedir. Bu caddenin kent merkezi ve aquaeductus ile bağlantısı saptanamamaktadır.
Yerleşimin kuzeybatı alanında Bataklık/lagüne yakın bir büyük yapı oldukça iyi korunagelmiş olarak kısmi ayakta durmaktadır. Bu yapının yanında daha erken bir dönem yapısı olarak göze çarpan iç avlulu başka bir yapı kalıntısı da dikkati çekmektedir.
2L1 Yapısı
2L1 yapısı yola uzun yönde cephe verecek şekilde doğu batı yönünde yerleştirilmiştir. Yolun sınırını oluşturan duvar sırasına ön cepheden bağlanmak yerine güney batı köşesinden açı yaparak bağlanmış üçgen oluşturacak şekilde yola doğru alan kazandırmıştır. Günümüzde yapı taş ve toprak dolgu içerisinde kalmış, sadece birkaç duvar sırası ile kapı açıklığı okunabilmektedir. 8.8m x 4.6m dış ölçülerine, 0.57m duvar kalınlığına sahip olan 2L1 yapısında yapım malzeme ve tekniği olarak farklı boyut ve nitelikte almaşık olarak moloz, tuğla, blok ve parça taşlar kullanılmış, kireç harcıyla bağlanmıştır.
Duvarın alt bölümünde daha büyük bloklar kullanılması yapının sağlamlığını artırmış olmalıdır. Oldukça özensiz yapılan duvarların birkaç katman kireç harcıyla sıvandığı görülmektedir. Yapın döşeme niteliği ve zemin kotu bilinmemekle beraber batı cephesinde zemin kotuna yakın bir yerde dışarıya silindirik bir delik açıldığı tespit edilmiştir. Bu olasılıkla suyun atılması için düşünülmüş olmalıdır. Yapının kullanımına ilişkin bir bulgu bulunmamakla birlikte yola cephesinden dolayı ticaret yapısı olarak da, Orta-Geç Bizans Döneminde sıkça görülen tek birimlik konut yapılarına da uymaktadır.
2L2 Yapısı
Batı Kent yerleşiminin ortalarında lagüne ve geç dönem kent suruna yakın bir yerinde konumlanan 2L2 yapısı prizmatik olarak kuzey-güney doğrultusunda yerleştirilmiştir.
Yerleşimin görünen en büyük yapısı olma özelliğini taşıyan yapının mevcut yapılara ve işlevine uyma konusunda çaba gösterdiği gözlemlenmektedir. Yapı batısında bulunan malzeme ve yapım tekniğinden dolayı daha erken bir döneme ait olduğu düşünülen 2L 3 ve 2L4 yapılarına yaslandırılarak doğu batı aksından gelen sokağa taşırılarak yol kesilmiştir. Yapıldığı dönemde bu sokağın fazla bir öneminin kalmamış olduğu, etrafında fazla bir yapılaşmanın da kalmadığı varsayılmaktadır. Günümüzde yapının duvarlarının bir kısmı 6-7m yüksekliğe kadar ayakta kalmışken, özellikle güney- kuzey aksındaki duvarlar büyük parçalar halinde yanlara devrilerek parçalanmıştır. Bununla birlikte yapının en iyi durumda olan güney cephesinin de batı köşe birleşimi koparak öne doğru devrildiği görülmektedir. Yapının lagüne bakan kuzey cephesi yoğun tahribat altında kalarak parçalanmıştır. Tüm bu tahribatlar olasılıkla doğu batı yönünden gelen bir güçlü depremin varlığını göstermektedir. Ancak bunun zamanı konusu açıktır. Yapının içi günümüzde yoğun moloz-toprak dolgusu altında kalmış, özgün döşeme kotu ve çatı örtüsü ile ilgili bir bulguya rastlanılamamıştır.
Yapının doğu ve batı yönünde girişlerinin olduğu ancak zaman içerisinde doğudakinin örülerek kapatıldığı görülmektedir. Batı girişi ise 2L3 yapısına açılmaktadır. 2L3 yapısının sokağa bakan kuzey cephesinin 2L2 ye doğru doğu bölümü bu birleşimden dolayı güçlendirildiği görülmektedir. Yapıda görünen duvar kalıntılarında pencere boşlukları görülmemekte ancak güney cephesinde kabaca açılmış boşlukların belki havalandırma veya ışık için sonradan açılmış olabileceğini düşünülmektedir.
Yapının ilk yapıldığı dönemdeki plan şemasının daha farklı olduğu, olasılıkla mekanların daha büyük olarak tasarlandığı, ancak kuzey-güneye doğrultusundaki iç duvarlarının sonradan eklendiği görülmektedir. Yaklaşık 12.3m x 21.9m dış ölçülere sahip 2L2 yapısı beş ayrı mekandan oluşmaktadır. Güney bölümünde e ve d mekanları, ortada b ve c mekanları kuzeyde ise a mekanı yer almaktadır. Duvardaki hatıl deliklerinden b mekanın iki katlı olabileceği düşünülmektedir.
İnsitu kapı boşluklarından mekanlar arası geçişlerin olduğu, bunlardan bazılarının daha sonra örülerek kapatıldıkları görülmektedir. Dış cephe duvarlarının alt bölümlerde daha kalın olduğu, yükseldikçe inceldiği gözlemlenmektedir. Alt kotlardaki dış duvar kalınlığı yaklaşık 0.73m, iç duvar kalınlıkları ise 0.52 m civarındadır. 2L2 yapısında birbirinden farklı nitelikte devşirme birçok moloz taş birlikte kullanılmış, bunlar a mekanın güney duvarının alt bölümü gibi farklı renkte görünmesine yol açmıştır. Yapı malzemesi olarak moloz ve parça taşlarla birlikte tuğla parçaları da kullanılmıştır. Duvarların yoğun kireç harcı kullanılarak, içi harçlı moloz dolgulu, çift cidarlı olarak örüldüğü görülmektedir. Yapının bu zamana kadar sağlam kalmasının bir nedeni de bu güçlü harç karışımı olmalıdır.
Yapıda sadece güney iç cephede yoğun sıva kalıntıları vardır, bunların tuğla tozu ve tuğla kırığı kullanılarak yapıldığı gözlemlenmiştir. Burada ilk planlamada yer alan mekanın işlevi ile ilgili bir çeşit yalıtım olarak kullanılmış olmalıdır.
Yapının genel yapım tekniği ve malzemesi, yapının geç bir dönemde, yapı malzemelerinin ve usta temininin zor olduğu, olasılıkla kent yerleşiminin son döneminde yapıldığını göstermektedir. 2L2 yapısı kullanım süresi boyunca birçok ek ve onarım görmüştür. Yapının doğu ve batı duvarlarında özellikle niteliksiz onarımlar gözükmektedir. Yapının işlevinin lagün/iç liman ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Boyutlarının büyüklüğü, artırılan bölümlemeler, pencere açıklıkların eksiklikleri, kullanılan yalıtımlı sıva, yapının bir çeşit depolama yeri olarak da kullanılmış olabileceği yönündeki düşünceleri geliştirmektedir. Fakat kesin kullanımı ve niteliği, yapılacak bir bilimsel çalışma ve kazı sonrası ancak açıklamak mümkün olacaktır.
2 L3 Yapısı
Yerleşimin batı tarafında 2L2 yapısından sonra yer alan 2L3 yapısı genel plan şeması ile üç tarafı mekanlarla çevrili açık avlulu bir yapıyı tanımlamaktadır. Avlu ise doğu batı yönünde lagüne paralel devam eden sokağa açılmaktadır. Sokağın diğer tarafında 2L4 olarak adlandırılan ancak kapı açıklığı dışında planı okunamayan yapı yer almaktadır. 2L3 yapısının sadece sokak cephesi iyi algılanmakta içi yoğun dolgu ve yapı taşları altında kaldığı için tam boyutları ve yapı birimleri takip edilememektedir. Yapının güneyinde tespit edilen bir duvar kalıntısı yapının arka cephesinin duvarını oluşturduğunu düşündürmektedir. Buna göre yapı 10m x 17.8m dış ölçülere sahiptir. Yapının doğu cephesi yol ile birlikte kesilerek 2L2 yapısının yerleştirildiği ve küçük bir kapı ile buna bağlandığı görülmektedir.
Yapı sokağa ortalama 1.9 m genişliğinde dört kemerli geçitler ile açılmakta bunlarda ikisi doğrudan avluya denk gelmektedir. Avlunun etrafındaki mekanlarla tam olarak nasıl birleştiği görülememektedir. Ancak bu plan şemasının geç antik çağda Olympos, Perge gibi yakın diğer yerleşimlerde de kullanıldığı bilinmektedir. Yapıda kullanılan nitelikli işçilik, malzeme ve teknik yapının bu yerleşim alanının erken yapılarına örnek olduğunu göstermektedir. Yapının ilk işlevinin konut veya han gibi bir konaklama yeri olduğu ancak sonrasında geç dönemde yanındaki yapı ile bağlantılı bir işlev üstlendiği düşünülmektedir. Bu birliktelik döneminde de olasılıkla yapının büyük bir bölümünün zaten tahribe uğramış olabileceği düşünülmektedir.
DEĞERLENDİRME
Dört farklı bölgede incelenen yapıların, plan ve boyutları, işlevleri, yapım teknik ve malzemeleri göz önüne alındığında, aynı kent içerisinde kalmalarına rağmen büyük çeşitlilik gösterdikleri tespit edilmektedir. Bunun nedeni olarak bulundukları konum, yüklendikleri işlev, yapıldıkları dönem, yapan kişilerin beceri ve bilgileri, kullanıma sunulan malzemeler gibi yine farklı nedenler sayıla bilinir. Ancak bölgeye özgü veriler ve tarihi bilgiler göz önüne alındığında yapıların genel anlamda bir tipolojileri yapılabilmektedir. Phaselis’te ilk yerleşim yerlerinin savunma açısından yunan kentlerinde genelde gözlemlediği üzere daha çok akropolis’te konumlandığını belirtmek doğru olacaktır. Doğal limanlara sahip olan Phaselis stratejik konumda Akdenize hakim ticaret rotaları üzerinde olması dolayısıyla ferah bir düzeyde yaşayabilmiştir. Zaman zaman akınlara ve korsan saldırılarına maruz kalsa da kendini toparlayabilmiştir. Roma Dönemi’nde gösterişli kurumsal yapıları ile Bizans Dönemi’nde önemini yitirmeyerek Hıristiyanlık Dönemi yapıları ile kenti donatmıştır. Ancak hiçbir zaman yakınındaki Side, Perge veya diğer başkentler kadar gösterişli olamamıştır. Yerel malzeme, teknik ve işçilikle yetinildiği görülmüştür. Çoğu zaman yapılar değişiklikler ve onarımlarla nesiller boyu kullanılmaya devam edilmiştir. Ancak yıkıcı tahribatlar sonucu yok olan yapıların yerine eskisinin malzemesi ile tekrar yeni yapılar inşaa edildiği bilinmektedir. Yapıların genel tarihlemelerini deprem, yangın, su baskını, yağmalama, savaş tahribat olayları ile ilişkilendirmek daha doğru bir yaklaşım sergiler.
Roma Dönemi sonrasında genel olarak gitgide yapı kalitesinin düştüğü ve özenilmediği bilinmektedir. Örneğin kuru kesme taş örgüden bol harçlı moloz taş örgüye doğru bir gelişme olduğu gözlemlenmektedir. Roma Dönemi yapılarında kullanılan kesme taş blokların, sonraki yapılarda devşirme olarak daha çok alt kotlarda veya sadece dış cephelerde kullanılmaya devam edildiği görülmektedir. Bundan sonraki dönemde taş boyutlarının küçüldüğü yine çift cidarlı içte harçlı moloz taş ile birlikte kullanılmaya devam edildiği tespit edilmektedir. Sonrasında ise artık sadece moloz taşlarla inşaa edilen yapılar dikkati çekmektedir. Yapılarda yapım malzemesi ve teknik ile birlikte özellikle mekanların pencere ve kapı açıklıklarının da değiştiği ve küçüldüğü gözlemlenmektedir. Bu bölgede her dönemde ahşap da yapı malzemesi olarak kullanılmıştır.
Bununla birlikte yakın yerleşimlerin birbirinden etkilendiği ve mimari anlamda sınırları kaldırdıkları özellikle anıtsal yapı ölçeğinde başkent yapılarını örnek aldıkları bilinmektedir. Ancak dini ve konut yapılarında daha çok yerel etkilerin altında kaldıkları gözlemlenmiştir.
Yerleşim yerlerinde konut alanlarında yapılan incelemelerde genelde kent ile kırsal yerleşimin konut tipolojisinin farklılıkları olduğu, kırsalda daha çok çiftlik yerleşimlerinin barındığı tespit edilmiştir. Bu bölgede kent içi yerleşimlerinde nadiren nitelikli ve büyük, örneğin peri-stilli konutlara rastlanılmış, genelde tek yapı biriminden oluşan konut yapıları tespit edilmiştir. Konut yapılarının gelir düzeylerine göre değişkenlik gösterdiği, tek birimden çoklu birimliye ve avlulu planlara geçildiği görülmektedir. Tek birimli yapılarda genelde ocak veya su sistemine yönelik bir yapılaşma tespit edilememiştir. Su ihtiyacını yakında bulunan çeşme yapılarından karşılamış, pişirme eylemini de dışarıda gerçekleştirmiş oldukları düşünülmektedir.
Buna göre plan şemasına bakarak incelenen birçok yapı aynı zamanda konut olarak tanımlana bilinir. Ancak Liman bölgesindeki yapıları ince uzun planları dolayısıyla daha çok ticari yapılar ve işlikler olarak tanımlamak doğru bir varsayım olarak görülmektedir.
KORUMA KAVRAMI
Geçmişe kıyasla bugün yapıların tahribatı daha çok insan eliyle olmaktadır. Tarihte yıkıcı tahribatlar genelde deprem, sel, yangın, savaş gibi nedenlerden meydana gelmekteydi. İkincil olarak iklimden, malzeme niteliğinden, bakımsızlıktan oluşan tahribat süreçleri gelmektedir. Genelde yoğun dolgu örtüsü altında kalan yapılar zaman geçtikçe toprak, bitki oluşumlarına açık hale gelmektedir. Ancak bugüne bakıldığında özellikle arkeolojik alanların, yeni yapılaşmalar ile alanların yoğun kullanımdan dolayı gelen faktörleri eklemek lazım.
Phaselis kentinin arkeolojik değeri ile birlikte turizme yönelik kullanımı her geçen gün artmaktadır. Özellikle limanların plaj olarak kullanılması, kentin tüm alanlarının açık hava müzesi olarak sergilenmesi, denetimi zor bir koruma olgusunu da beraberinde getirmektedir. Kente gelen ziyaretçiler her alanda, yapı kalıntıların içlerinde, üstlerinde rahatça gezebilmekte bazen de buraları çöp depoları olarak kullanmaktadırlar. Zamana direnmiş olan yapılar bu yoğun hareketli yüklerden etkilenmekte ve giderek hızlanan bir süreçte çözülmektedir. Bu tahribata eklenen yoğun bitki ve toprak örtüsünün getirdiği malzeme tahribatları yapıyı geri dönülemez süreçlere sokmaktadır. Deniz kenarında olan kent ayrıca denizden gelen tuz, su gibi diğer tahribatlara karşıda direnç gösterememekte özellikle yüzeyde bulunan malzemeler etkilenmektedir.
Bugün yoğun bir ağaçlık alanda bulunan antik kent birinci derece tahribatları bu ağaç köklerinden almaktadır. Kökler taşın her yerini sarmakta yapı birimlerini parçalamaktadır. Üstlerinde oluşan toprak bitki artıkları gübre gibi ayrıca asit, tuzlar üreterek özellikle yapıdaki bağlayıcı harçların niteliğini kaybetmesine neden olmaktadır. Kentdeki yapıların çoğu konglamera veya kireç taşının bir türevi ile yapılmıştır. Bunlar açık alanda en hızlı çözünen ve eriyen yapı taşlarındandır. Kent gün geçtikçe bu tür tahribat oluşumları nedeniyle çözülmekte, yapılar yavaş yavaş yok olmaktadır.
Antik kente ivedilikle bir yönetim planı oluşturularak koruma süreçleri, nitelikleri, süreklilikleri belirlenmeli ve bir koruma programı oluşturulmalı, tahribatlar en aza indirilmeli yada sabitlenebilmelidir.
Bunun için öncelikle ziyaretçilerin dolaşım ve kullanım alanları sınırlandırılmalı belli gezi güzergahları oluşturularak yönlendirmeler yapılmalıdır. Yoğun bitki örtüsü altında kalan yapılarda ağaç kökleri uzaklaştırılmalı, toprak ve diğer birikintiler temizlenerek ilaçlama yapılmalıdır. Tüm bu çalışmaların paralelinde belgeleme, malzeme analiz çalışmalarının da yürütülmesi tavsiye edilmektedir. Bu çalışmalar sonrasında ancak yapılarda korumaya yönelik konservasyon çalışmalarına başlanılması öngörülebilmektedir. Yapılarda önerilecek olan müdahaleler daha çok olduğu gibi korumaya yönelik koruma prensibinden yola çıkarak geliştirilmelidir. Bu tür yapılarda bu, tamamlamadan daha çok tahribat alanlarına göre noktasal müdahaleleri içerebilmektedir. Duvarlarda derz kayıplarının giderilmesi, yakında bulunan yapı taşlarının kayıp yüzeylere yerleştirilmesi, en üst taş sıralarında aynı malzeme ve teknik ile capping olarak adlandırılan üst yüzey korumanın gerçekleştirilmesi bunlardan bazılarıdır. Bunun yanında değerli mozaik, başlık, yazıt gibi süslemeli yapı birim veya parçaların koruma altına alınması bazen bunların taşınması yada uygun malzeme ile örtülmesi de gündeme gelebilmektedir. Latrina ve Büyük Hamamdaki mozaikler, Liman Caddesinde sıralanan yazıtlar gibi yapı elemanları özellikle koruma altına alınmalıdır. Tüm bu müdehaleler ve koruma girişimleri bir süreklilik çerçevesinde yapılmalı ve bir açık yönetmelik ve yasal düzenlemeyle koordine edilmelidir.
Araştırmacı
Yrd. Doç. Dr. Leyla KADERLİ
Erciyes Üniversitesi
Phaselis Nekropolis Çalışmaları Raporu
2016 yılı araştırma sezonunda 2015 yılında başlanan nekropolis araştırmalarının devamı olarak kuzeybatı nekropolis’te çalışmalar yürütülmüştür. Yapılan ilk gözlemlere göre en fazla tahribata uğrayan gömü alanı olarak tespit edilen kuzeybatı nekropolis’in, parçalanmış ve in situ konumundan ayrılmış çok sayıda mezarı barındırdığı ve modern yolun etrafında yer alması nedeniyle tahribata açık bir konumda olduğu gözlemlenmiştir. Bu nedenle çalışmaların öncelikli olarak kuzeybatı nekropolis’te yürütülmesine ve mevcut mezarların bir an önce kent envanterine eklenmesine karar verilmiş, 2015 yılından başlanan çalışmalara 2016 yılında devam edilerek alanın belgeleme ve envanterleme çalışmaları tamamlanmıştır. Bu kapsamda kuzeybatı nekropolis’te yürütülen çalışmalar neticesinde toplam 105 mezar kayıt altına alınmıştır. Her bir mezarın, Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) standartlarında hassas ölçüm yapılmasını sağlayan GNSS (cors) cihazıyla, yerinde koordinatları alınmış (+/-2 cm) ve kentin topografik haritasına işlenmesiyle tespit edilen tüm mezar kalıntılarının topografya üzerindeki dağılımı gösterilmiştir. Tespit edilen mezarlara envanter numaraları verilmiştir. Mezar envanter numaraları verilirken, nekropolis’lerdeki mezar yapılarına ait tüm kalıntılar kapsanacak şekilde ve aynı yerde bulunup birbirini tamamlamayan parçaların her biri ayrı olarak numaralandırılmıştır. Bu durumda aynı alanda birbirini tamamlayıcı malzeme ve ölçü özellikleri gösteren eserler de tek mezar olarak kaydedilmiştir. Mezarların tanımı, korunma durumu, ölçüleri ve konumu gibi detaylı bilgiler hazırlanan dijital kartotekslere işlenmiştir. Mezarların fotoğraf kayıtları yapılmış ve alanda bulunan mezar türlerini temsil eden, korunmuş haldeki örneklerden çizimler yapılmıştır. Çalışmanın son aşamasında seçilen mezar örnekleri üç boyutlu belgeleme ve görüntüleme metodu olan fotogrametri yöntemiyle dijital ortama aktarılmış ve böylece eserlerin sanal ortamda korunma altına alınması sağlanmıştır (Fig. 2-3-4-5-6-7). Tespit edilen 105 adet mezar kalıntısı ve beş mezar türünü içeren tipolojik sınıflandırma ile mezarların konumları, yapıldıkları malzeme ve üzerlerinde taşıdıkları bezemelerin ikonografik olarak incelenmesini kapsayan arkeolojik temelli belgeleme, tarihlendirme, envanterleme ve arşivleme çalışmaları yürütülmüştür. Phaselis’te konum, mezar mimarisi ve mezar sayısı gibi unsurlarla birbirinden ayrılan üç nekropolis alanı bulunmaktadır. Yapılan çalışmalarla bu alanların sınırları belirlenmiştir (Fig. 1).
Kentin kuzeybatı nekropolis’i, Antalya-Kumluca karayolunun 57. km’sinden Phaselis’e dönen ve yaklaşık 2 km devam ederek sahile inen modern yolun sağında ve solunda yer alan mezarları kapsamaktadır. Ana yoldan ayrılıp kente giriş gişelerinin yer aldığı noktaya kadar mezarlar yola yakın konumlarda topografya üzerine dağılmış halde bulunmaktadır. Araştırma istasyonunun bulunduğu yerden başlayarak sahile kadar uzanan bölümde batı yönde lagün kıyısı boyunca bir sınır hattı çizilebilmekte iken doğusunda yolun kıyısından başlayarak yükselen tepelik alanda dağınık halde mezarlar bulunmaktadır. Bu alanlardaki mezar yoğunluğu yolun lagün tarafındadır, doğuya doğru yükselen eğimli topografya mezarların yerleştirilmesine çok uygun olmadığı için lagün kıyısı boyunca devam eden düzlük alan tercih edilmiş olmalıdır. Katalog bölümünde söz konusu alandaki mezarların konumları doğrudan lokalizasyonla ilgili nokta veren koordinatların ve topografik harita üzerine yerleştirilmiştir.
Phaselis Antik Kenti’nin ikinci büyük gömü alanı olan kuzeybatı nekropolis farklı mezar türlerini ve buna bağlı olarak çeşitli gömü şekillerini bir arada barındıran bir yapıya sahiptir. Bu alandaki mezar türleri kullanım yoğunluğuna göre sıralandığında; lahit, ostothek, khamasorion, kaya mezarı ve anıtsal (oda) mezar olarak dağılım göstermektedir. En baskın kullanılan mezar türünü oluşturan lahitler 78, ostothek’ler 18, khamasorion’lar 7, kaya mezarı 1 ve anıtsal (oda) mezar 1 örnekle temsil edilmektedir. Mezarların tamamına yakınında yerel kireçtaşı ve konglomera, üç mezarda iri gözenekli mermer, kayaçlara oyulmuş mezarların bazılarında ise bünyesi oldukça delikli falez taşı kütlelerinin kullanılmış olduğu tespit edilmiştir. Bu yönüyle, malzeme kullanımında bölgede bulunan hammaddenin tercih edildiği görülmektedir. Kuzeybatı nekropolis’te baskın kullanılan mezar türünü lahitler oluşturmaktadır. Bu lahitler tekneleri açısından çeşitlilik arz etmeyen; kabartma, yazıt veya herhangi bezeme motifi içermeyen, farklı boyutlarda kesilmiş düz dikdörtgen bloklar halinde tek tip olarak bulunmaktadır. Lahitler grubuna ait 78 adet eser tespit edilmiştir. Tekne ve kapağın bir arada olduğu 30 adet örnek; 3KB.2, 3KB.4, 3KB.5, 3KB.6, 3KB.9, 3KB.10, 3KB.13, 3KB.14, 3KB.17, 3KB.22, 3KB.24, 3KB.25, 3KB.26, 3KB.29, 3KB.39, 3KB.42, 3KB.43, 3KB.49, 3KB.50, 3KB.56, 3KB.57, 3KB.61, 3KB.64, 3KB.65, 3KB.73, 3KB.75, 3KB.78, 3KB.83, 3KB.89, 3KB.98 env. no’lu mezarlardır. Bu örneklerdeki tekne ve kapak birlikteliği, tekne üzerinde veya etrafta bulunan tüm ya da kırık haldeki kapaklar ile büyük kısmı toprak altında bulunan tekneleri de kapsamaktadır. Korunmuş durumda veya kırık halde bulunan, üzerinde ya da etrafta kapağa dair eşleştirme parçası bulunamamış 18 adet tekne bulunmakta olup bunlar; 3KB.8, 3KB.12, 3KB.20, 3KB.35, 3KB.37, 3KB.38, 3KB.51, 3KB.62, 3KB.67, 3KB.68, 3KB.69, 3KB.70, 3KB.72, 3KB.80, 3KB.88, 3KB.91, 3KB.92, 3KB.93 env. no’lu mezarlardır. Yüzey verilerine dayanarak teknenin görülemediği yalnızca kapak olarak tespit edilen 27 parça; 3KB.3, 3KB.7, 3KB.11, 3KB.15, 3KB.16, 3KB.18, 3KB.19, 3KB.21, 3KB.23, 3KB.27, 3KB.36, 3KB.40, 3KB.41, 3KB.52, 3KB.53, 3KB.58, 3KB.60, 3KB.63, 3KB.66, 3KB.74, 3KB.76, 3KB.77, 3KB.81, 3KB.84, 3KB.97, 3KB.104, 3KB.105 env. no’lu eserlerdir. Ayrıca yine bu mezar grubuna dahil edilmiş olan 3KB.34 ve 3KB.46’nın podyum yapıları bulunmaktadır. Bu podyumlar lahit taşıyıcısı olarak anıtı yerden yükseltmek amaçlı kullanılan altlık işlevinde olan düzenlemelerdir. Ancak korunmuş durumda olan bir örnek alanda yer almamaktadır. Podyumlar modern yolun hemen kıyısında yer aldığı için oldukça tahrip olmuş durumdadır. Üzerlerinde yer alan tekne ve kapak muhtemelen modern yolun yapımı sırasında yer değiştirmiş ya da parçalanmış olduğu için in situ konumlarında tespit edilememektedir. 3KB.78 env. no’lu mezar podyum ve önünde yer alan tekne ve kapak ile kuzeybatı nekropolis’te lahitlerin yerleştirilişine dair canlandırma yapabilmek adına örnek teşkil etmektedir. 3KB.79 env. no’lu mezar yapısı blok taşlar kullanılarak oluşturulmuş 3.13 m x 2.95 m ölçülerinde olasılıkla bir podyum ve bu örgünün merkezinde içe doğru derinleşen hyposorion bölmesine sahip olan bir mezar yapısı olarak değerlendirilmektedir
Kuzeybatı nekropolis’te kremasyon gömü geleneğine ait toplam 18 adet parça tespit edilmiştir. Bunların 11’i bağımsız ostothek teknesi (3KB.30, 3KB.31, 3KB.32, 3KB.45, 3KB.47, 3KB.48, 3KB.54, 3KB.59, 3KB.82, 3KB.90, 3KB.103), 6’sı ostothek kapağı (KB.1, 3KB.28, 3KB.33, 3KB.44, 3KB.55, 3KB.102) ve 1’i (3KB.101) kayaya oyulmuş ostothek olarak bulunmaktadır. Tekne ve kapağın üst üste olduğu bir örnek yoktur. Tespit edilen tekne ve kapakların oryantasyonları farklı olduğu için eşleştirme yapılmayıp ayrı ayrı kayıt altına alınmışlardır. Bu parçalar belirli bir düzen içerisinde değildir ve in situ konumlarında bulunmamaktadır. Araştırma istasyonunun bahçesine bulunan olasılıkla kentte daha önce yürütülen çalışmalar sırasında getirilmiş ve buluntu yerine dair kayıt bulunmayan 3KB.82 env. no’lu ostothek teknesi, dikdörtgen formu ve üzerinde kabartma taşımasıyla diğer ostotheklerden ayrılmaktadır. Ana yoldan ayrılıp Phaselis’e dönen yolun sağında ve ilk mezar öbeğinde bulunan 3KB.101 env. no’lu ostothek ise kayaya oyulmuş olmasıyla diğer bağımsız ostotheklerden farklıdır. Tespit edilen kapaklarının tümü alandaki lahit kapakları ile benzer şekilde düz damlı olarak yapılmış ve ölçüleri alınabilir oranda korunmuş durumdadır. Ostothek’ler arazideki duruşlarına göre; bağımsız ve kaya ostotheği olarak iki türde bulunmaktadır. Arazide yer alan ostotheklerin günümüzdeki durumlarıyla kazı yapılmadan, nekropolis içerisinde nasıl bir düzenleme içerisinde bulunduğuna dair bilgilere ulaşılamamıştır. 3KB.101 env. no’lu kaya ostotheği kuzeybatı nekropolis alanında, ana yoldan Phaselis’e dönen modern yolun doğusunda yükselen tepelik üzerinde ve kuzeyinden geçen ana yola yaklaşık 70 m mesafededir. Anakayadan kopmuş bağımsız halde duran bir kaya kütlesinin üzeri inhumasyon gömü için iki khamasorion ve kremasyon gömü için bir adet yuvarlak kaya ostotheği yerleştirilecek şekilde, yüksek olasılıkla aynı ailenin üyeleri için düzenlenmiştir. Yuvarlak formda oyulmuş olan kaya ostotheği 3KB.100 env. no’lu mezarın 0.17 m batısına yerleştirilmiştir. Ağız çapı 0.43 m derinliği 0.34 m ve dip çapı 0.30 m’dir. Gömüye dair bir urne kalıntısı ya da kapağa dair form verecek bir parça, kayaç üzerinde ve etrafta yapılan araştırmalarda bulunamamıştır (Fig. 6).
Phaselis kuzeybatı nekropolis’inde toplam 7 adet kayanın içine oyularak oluşturulmuş khamasorion tespit edilmiştir. Bu mezarlar; anakayadan kopmuş olan kayaçlar üzerine oyulanlar -ki bunlar aynı zamanda kapı açıklığına da sahiptir- anakakaya üzerine oyulanlar (Fig. 6) ve anakaya üzerinde olup bir arkalık bölümüne sahip olanlar (Fig. 4) şeklinde çeşitlilik göstermektedir. Bu türdeki mezarların tamamı düz damlı kapaklarla örtülmüştür. Bu mezarların hepsi kente girişi sağlayan gişeden önce ve modern yolun doğusunda konumlandırılmıştır. Bu nedenle lagün ve deniz ile bağlantısının bulunmadığı engebeli bir topografya üzerinde yayılım göstermektedirler. Khamasorion mezarların tümü kayanın dikdörtgen biçimde oyulmasıyla oluşturulmuşlardır, böylece tekne tamamen kayanın içine gömülü olarak işlenmiş yalnızca üst kısmı kapağın oturtulması için dört köşede devem eden çıkıntılarla kayadan yükseltilmiştir. Tekne zemininin görülebildiği örneklerde ölünün başının yerleştirildiği yastık kısmının olmadığı tespit edilmiştir. Kapak formuna bakıldığında bu gruba dahil mezarların tümünde düz damlı kapak kullanılmış olduğu; bazı kapakların aynı kaya üzerinde iki tekneyi örtecek şekilde büyük ebatlarda şekillendirildiği görülmektedir.
Söz konusu nekropolis alanında ana yoldan ayrılıp Phaselis’e dönen yolun kuzeydoğusunda yükselmeye başlayan eğimli topografyada bulunan ilk mezar grubunu 3KB.99, 3KB.100, 3KB.101 env. no’lu kayaya oyulmuş iki khamasorion ve bir kaya ostotheği oluşturmaktadır. Bu mezarlar kuzey yönde anayola yaklaşık 70 m mesafededir. Zeminden kopmuş bağımsız halde duran bir kaya kütlesi üç adet mezar için düzenlenmiştir. Kayacın üzeri düzlenerek oluşturulan zeminden aşağıya doğru dikdörtgen formda iki khamasorion yerleştirilmiştir. Mezarlar doğudan batıya doğru sıralandırılmış bu sıraya göre ilk mezar olan 3KB.99 env. no’lu khamasorion anakayanın doğu köşesinden 0.65 m içerde başlamaktadır. Derinlik ölçüsü dolgu nedeniyle alınamayan mezarın ölçüleri boy: 2.25 m, en: 0.50 m, ve kal.: 0.14 m olarak tespit edilmiştir. Güney köşesinden kırık olan mezarın kapağı, boy: 2.18 m, en: 0.75 m, yük.: 0.42 m ölçülerindedir ve tüme yakın oranda korunmuştur. Kapağı in situ konumundan batıya doğru dönerek kay(dırıl)mış halde 3KB.100 env. no’lu mezarın üzerini bir miktar kapatmaktadır. 3KB.99 env. no’lu mezar ile 3KB.100 env. no’lu mezarı ayıran duvar 0.14 m’dir. 3KB.100 env. no’lu khamasorion boy: 2.26 m, en: 0.51 m, der.: 0.46 m kal.: 0.14 m ölçülerindedir ve büyük oranda korunmuştur. İçindeki sıva izleri yer yer görülmektedir. Kapağı in situ konumundan kaymış halde anakayanın batısında yerde durmaktadır. Kapak dar yüzlerden kırık ve eksiktir mevcut ölçüler, boy: 2.10 m, en: 0.79 m, yük.: 0.38 m’dir. Kuzeybatı nekropolis alanında 3KB.87 env. env. no’lu kaya mezarının yaklaşık 56 m batısında, doğu batı doğrultusunda konumlandırılmış, aynı kayaya yan yana oyulmuş olan üç adet khamosorion 3KB.94, 3KB.95, 3KB.96 bulunmaktadır. Alanda bulunan kaya kütlesi, doğu-batı yönde, 7 m genişliğinde, 3 m uzunluğunda, 1.20 m yüksekliğinde, kenarları işlenmeden bırakılarak mezarlar için bir sırt/arkalık bir oluşturacak şekilde düzenlenmiştir. Anakayanın arkaya doğru devam eden ve traşlanmadan bırakılan kalınlığı 0.80 m’dir. Kayacın zemininde mezarların yerleştirilmesi için düzenlenen alan 2.80 m uzunluğunda ve 3 m genişliğindedir. Mezarlar bu düzlemin güneyinden 1.12 m içerde ve arkalığın 0.20 m önünde başlamaktadır. Güneyden kuzeye doğru numaralandırılmış olan mezarların bu sıralamaya göre, ilk ikisinin iç genişliği 0.40 m sonuncusu 0.43 m dir. İlk mezarın derinliği 0.45 m olarak alınmış diğer iki mezar dolgu nedeniyle ölçülememiştir. İlk iki mezar 2.25 m boy, 1.03 m en ve 0.40 m yük. ölçülerine sahip düz damlı tek kapak ile örtülmektedir. Bu ortak kapak, mezarların üzerinden 0.30 m öne hareket etmiş ve güneye doğru kay(dırıl)mış vaziyettedir. Üçüncü mezarın kapağı ayrıdır ve boy 2.03 m, en. 0.55 m ve yük. 0.36 m ölçülerinde düz damlı formdadır. Mezarın üzerinden 0.11 m batıya doğru hareket etmiş durumdadır. Söz konusu mezarlar arkalıklı bir düzenleme içerisinde yer almalarıyla farklılık arz etmektedir. Kente giriş gişesinin 216 m kuzeybatısında modern yolun 50 m kuzeyinde yer alan 3KB.85 ve 3KB.86 no’lu khamosorion’lar anakayadan kopmuş bağımsız bir kaya kütlesi üzerinde yan yana düzenlenmişlerdir (Fig. 10, Lev. 3-4). Kuzey-güney doğrutulu olan bu mezarların kuzeybatı nekropolis alanında tipolojik olarak tek örnek olduğı tespit edilmiştir. Muhtemelen bir aile için ayrılmış yaklaşık 3 m x 4 m ölçülerinde kaya kütlesinin üstten itibaren derin iki lahit teknesi şeklinde oyulmasıyla oluşturulan mezarlar ayrı kapaklarla kapatılmıştır. Kapakların ikisi de düz damlı formda ve aynı malzeme özelliklerinde olup boyutları birbirinden farklıdır. Mezarların dikkat çekici bir özelliği de gen. 0.50, yük. 0.48 m olan bir açıklığının kuzeye bakan ön cephede işlenmiş olmasıdır. Mezarlar bu özelliği ile kentte bulunan diğer khamosorion’lardan ayrılmaktadırlar. Lahitlerin üzeri kapatıldıktan dışarı koku çıkmasını önlemek için kapak oturtulduktan sonra sıva ile de kapatıldığı göz önünde bulundurulduğunda cephede yer alan bu açıklıkların işlevi tam olarak anlaşılamamaktadır. Alanda kaya mezarı tercih edilen bir mezar türü değildir. Bu mezar grubuna ait yalnızca bir adet mezar tespit edilmiştir. 3KB.87 env. no’lu kaya mezarı kente giriş gişesinin 217 m kuzeybatısında ve modern yolun 50 m kuzeyinde yer almaktadır. Anakayadan kopmuş bağımsız duran 3,5 m x 4 m’lik bir kaya kütlesinin güney cephesine oyulmuştur. Mezar düzenlemesi kayanın dibinden yukarıya doğru çıktıkça genişleyen ve merkez noktaya ulaştıktan sonra yukarıya doğru daralarak devam eden bir form vermektedir. Bu görüntüsü ile semerdam kapaklı mezarlara benzer görünümdedir. Mezar giriş kısmında en geniş nokta 0.84 m’ye ulaşırken ve tepede 0.36 m’e kadar daralır. Mezarın içine doğru ilerledikçe mekan genişler ve en geniş ölçü 0.96 m’ye ulaşır. Oyuğun dip noktasında genişlik tekrar düşerek 0.70 m olur. Böylelikle kayanın içine doğru ilerledikçe önce genişleyip sonra daralan oval bir form elde edilmiştir. Mezar iç düzenlemesi 2.25 m uzunluğunda, 1.20 m yüksekliğindedir. Kaya kütlesinin üstü de çatı formunu andıracak şekilde traşlanmıştır, çok belirgin bir çatı formu vermeyen bu düzenleme mezar girişinin en tepe noktası ile kaya kütlesinin üstündeki çatının doruk noktasını aynı hizaya getirmektedir. Girişin nasıl kapatıldığına ilişkin en önemli iz kapının oturduğu yuvalardır. Girişten 0.30 m içerde 0.20 m genişliğe sahip olan ve yukarıya doğru devam eden kapının oturduğu hat girişin sağında ve solunda yer almaktadır. Ancak mezarın yanında ve etrafında yapılan araştırmalarda kapıya ait olabilecek bir kalıntı bulunamamıştır. 3KB. 87 env. no’lu kaya mezarı Phaselis nekropolis’leri içinde şimdiye değin tespit edilen tek örnektir. Mezar, kayanın semerdam biçiminde oyulması ve kayacın üst kısmının çatı formu verilmesi dışında hiçbir plastik örge içermeyen oldukça sade düzenlenmiş bir cephe mimarisine sahiptir.
2016 yılı nekropolis araştırmalarında yürütülen belgeleme ve arşivleme çalışmalarında sayısal fotogrametri metodu deneyimlenmiştir. Bunu yaparken ilgili alanda bulunan her bir mezar türünün nitelikli örnekleri seçilerek dijital kopyaları oluşturulmuştur. Arazi şartları nedeniyle bazı mezarların kaydı sırasında bitki örtüsü ve ağaçlar şartları zorlaştırmıştır. Mezar ekseninde birbirini takip eden bu sayısal görüntü dizisi fotogrametri yazılımı üzerinde otomatik olarak hizalandıktan sonra nesnenin nokta bulutu oluşturulmuş ve dokusu giydirilmiş 3 boyutlu sayısal modeli elde edilmiştir (Fig. 2-3-4-5-6-7)
Phaselis’te sürüdürülen disiplinlerarası yüzey araştırmaları kapsamında yürütülen nekropolis çalışmaları 2015 ve 2016 yılı sezonlarında yoğunluk kazanmıştır. Böylelikle kentin Batı ve Kuzeybatı nekropolis’lerinin çalışmaları tamamlanmıştır. Bu kapsamda, mezar tipolojisi belirlenmiş, Phaselis’in mezar mimarisi ve buna bağlı olarak gömü geleneklerine dair tespitler ortaya konulmuştur. Özellikle modern yolun kenarında konumuyla tahribata açık olan kuzeybatı nekropolis’te sürdürülen bu çalışmalar neticesinde daha önce bilimsel bir çalışmanın gerçekleştirilmemiş olmasından doğan boşluğu gidermeye yönelik tipoloji, belgeleme ve arşivleme çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Böylelikle kentin üç gömü alanını; konum, mezar mimarisi ve mezarların tipolojik olarak sınıflandıırlması, mezarların oryantasyonları ve mezar sayısını belirlemeye yönelik başlanan çalışmalarda batı ve kuzeybatı nekropolis araştırmaları tamamlanmış, mezarlar tüm özellikleri ile dijital kartotekstlere işlenmiştir. 2017 araştırma sezonunda kuzeydoğu nekropolis’te ve kent teritoryumunda yer alan mezarlara yönelik olarak çalışmalara devam edilecektir.
Araştırmacı
Uzm. Ark. Betül Gürel
Akdeniz Üniversitesi
Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü
Phaselis Latrinası
Latrina olarak tanımlanan yapı, Askeri Liman ile Güney Liman arasındaki bağlantıyı sağlayan ana caddenin tetragonal agora ve tiyatro arasında, birer basamakla yükseltilip meydan oluşturduğu alanın kuzey batı sınırında, Küçük Hamam’ın kuzeyinde, caddenin doğu kenarında bulunan dükkanların güneyinde, Büyük Hamam’ın güney doğusunda kalacak şekilde konumlandırılmıştır.
Yapı kuzey-güney doğrultusunda, yüksekliği 3,5 metreyi bulan, dikdörtgen planlı şekilde inşa edilmiştir. Küçük Hamam’a bakan güney duvar ve dükkanlara bakan kuzey duvarda kapı eşiği bulunmaktadır. Yapı taşları yerel breş taşındandır. Çift cidarlı düzgün kesme taşlarının arası moloz taşlarla doldurularak inşa edilmiştir. Ancak bu duruma doğu duvarı uymamaktadır. Şekilsiz kırık taşlar kullanılarak özensiz bir şekilde inşa edilmiştir. Başka bir yapıya aitmiş hissi uyandırmaktadır. Blokların büyük bir kısmı dışa hafif bosajlı olarak yapılmıştır. Bloklar arasında hiç harç izine rastlanmamış olmakla birlikte duvarlar bindirme tekniği kullanılarak örülmüştür. İç ve dış yüzlerinde, belli bölgelerde deniz kumu ve kiremit tozu kullanılarak elde edilen harç kalıntılarına rastlanmaktadır.
Zemin basit mozaik taşlarla döşenmiştir. Orta kısımdaki mozaikler zemin seviyesinde korunmuş olarak bulunmaktadır. Duvarlara doğru yaklaştıkça su kanallarının çökmesiyle birlikte mozaiklerinde çökmüş olduğu izlenmektedir. Kenar kısımlar geometrik bezeklerle süslenmiştir. Mozaikte yapı malzemesi olarak, biri breş diğeri limra olmak üzere iki çeşit kireç taşı; doğal malzeme olarakta muhtemelen diyabaz ve kiremit kırıkları kullanıldığı izlenmektedir.
Yapının kuzey,güney ve batı duvarında dikdörtgen planlı ‘’ U formlu ‘’ latrina tipolojisine uyacak şekilde oturma sekilerinin üzerine bindirilmiş olduğu düşünülen duvar çıkıntıları bulunmaktadır. G2016 yılı kent araştırmaları içerisinde, 1982-1983 yılları arasında Cevdet Bayburtluoğlu yönetiminde yürütülen çalışmalar devam ettirilmiş ve latrina olduğu önerilen yapı tekrardan incelemeye alınmıştır. Yapı üzerindeki çalışmalar 10.08.2016 tarihinde başlamıştır. Çalışmaların amacı, yapının güncel araçların ve modern literatürün kullanılmasıyla birlikte yeniden tanımlanması, kent içindeki konumunun algılanması, kullanım amacının tespit edilmesi, mimari teknikleri, yapım aşamalarının tarihlenmesi ve rekonstrüksiyon çalışmalarının yürütülmesi için gerekli verilere ulaşmaktır. Bu bağlamda çalışmalar, yapı planının kentin topografik haritasına oturtmak, taş planını çıkartmak, cephe ve kesit çizimlerini de ekleyerek rölövesini çıkartmak doğrultusunda sürdürülmüştür.
İlk olarak yapının rahat gözlenebilmesi için ot temizliği yapılmıştır. Ardından yapının krokisi çıkartılmış, Corse cihazı vasıtasıyla uydudan noktalar alınarak birleştirilmiş ve kentin mevcut topografik haritasına yerleştirilmiştir.
Yapının kuzey duvarının düşmüş parçaları 1983 yılında yapılan çalışmalarla yerleştirilmiş ve 35 metre olan izlenebilir duvar yüksekliği bulunmuştur. Aynı dönem içerisinde yapılan çalışmalardan elde edilen bilgiye göre duvar uzunluklarının 15,42×10,15 metre olduğu kayda geçilmiş ve düzgün dikdörtgen olarak belirtilmiştir. Bu sezon yapılan ölçümlerin sonucunda yapının düzgün dikdörtgen olmadığı, her duvar uzunluğunun ayrı olduğu ortaya çıkmıştır. Ölçümler sonucu elde edilen duvar uzunlukları, kuzey duvar 9,667 m, batı duvar 15,43 m, güney duvar 9,727, doğu duvar ise 15,67 m olarak kayda geçmiştir.
Güney kapı eşiğinin iki tarafındaki bu çıkıntılar ve önlerinde bulunan çöküntüleri takip ettiği düşünülen su kanalı açıklıkları bulunmaktadır. Kirli suyun bu kanalları izleyerek Askeri Liman’da gözlenen atık su kanalına bağlandığı düşünülmektedir.
Latrinanın cadde üzerindeki konumu incelendiğinde, caddenin belirgin bir kısmını kapladığı fark edilmektedir. Buradan yola çıkarak Ana Cadde’yle aynı imar programında değil ; daha sonraki bir dönemde inşa edilmiş olduğu düşünülebilmektedir. Latrinayla Küçük Hamam arasında ise tiyatroya doğru yönelen basamaklı bir cadde olduğu görülmektedir. Ancak yıkık blokların caddeyi kapaması sonucu tam olarak izlenememektedir.
2016 yılı kent araştırmaları içerisinde, 1982-1983 yılları arasında Cevdet Bayburtluoğlu yönetiminde yürütülen çalışmalar devam ettirilmiş ve latrina olduğu önerilen yapı tekrardan incelemeye alınmıştır. Yapı üzerinde çalışmalar 10.08.2016 tarihinde başlamıştır. Çalışmaların amacı, yapının güncel araçların ve modern literatürün kullanılmasıyla birlikte yeniden tanımlanması, kent içindeki konumunun algılanması, kullanım amacının tespit edilmesi, mimari teknikleri, yapım aşamalarının tarihlenmesi ve rekonstrüksiyon çalışmalarının yürütülmesi için gerekli verilere ulaşmaktır. Bu bağlamda çalışmalar, yapı planının kentin topografik haritasına oturtmak, taş planını çıkartmak, cephe ve kesit çizimlerini de ekleyerek rölövesini çıkartmak doğrultusunda sürdülmüştür.
İlk olarak yapının rahat gözlenebilmesi için ot temizliği yapılmıştır. Ardından yapının krokisi çıkartılmış, Corse cihazı vasıtasıyla uydudan noktalar alınarak birleştirilmiş ve kentin mevcut topografik haritasına yerleştirilmiştir.
Yapının kuzey duvarının düşmüş parçaları 1983 yılında yapılan çalışmalarla yerleştirilmiş ve 3,5 metre olan izlenebilir duvar yüksekliği bulunmuştur. Aynı dönem içerisinde yapılan çalışmalardan elde edilen bilgiye göre duvar uzunluklarının 15,42×10,15 metre olduğu kayda geçilmiş ve düzgün dikdörtgen olarak belirtilmiştir. Bu sezon yapılan ölçümlerin sonucunda yapının düzgün dikdörtgen olmadığı, her duvar uzunluğunun ayrı olduğu ortaya çıkmıştır. Ölçümler sonucu elde edilen duvar uzunlukları, kuzey duvar 9,667 m, batı duvar 15,43 m, güney duvar 9,727, doğu duvar ise 15,67 m olarak kayda geçmiştir.
Yapının ana hatları çıkartıldıktan sonra içindeki mozaiklerden işlenerek taş planı çıkartılmıştır. Üç duvarının belirgin taşları planda gösterilirken tam olarak okunamayan doğu duvarının üst hatları toprak altında kaldığı için eklenememiştir. Yapının üç duvarının üzerinde, aynı kotta izlenen ve oturma sıralarının yerleştirilmiş olması beklenen duvar çıkıntılarından hareketle, U oturma planlı olduğu düşünülmektedir. Bayıra yaslı olan doğu duvarın cephesi dış cephesi de tespit edilememektedir. Bundan dolayı çizimleri yapılamazken kuzey duvar, batı duvar ve güney duvarın cepheleri, sahip olduğu taşlar tek tek ölçülerek çizilmiştir. Bundan sonra iç mekanın kesitleri, dört farklı doğrultu baz alınarak çizilmiştir.
Form olarak genel bir simetri özelliğine sahip olmayan bu yapının duvar yapısında da çok nitelikli bir işçilik izlenmez. Yapının çift cidarlı duvarları kuru duvar işçiliğinde, dış ve iç yüzeyleri rustik bosajlı isodomik bloklar kullanılarak opus quadratum tekniğinde inşa edilmiştir. Blokların yapı üzerindeki genişlikleri yapının bazı bölümlerinde benzer ölçülere sahipken, bazı bölümlerde ise bu bloklar birbirinden farklı ölçülere sahiptir. Duvarların bazı bölümlerinde küçük moloz taşların düzeltilerek kullanıldığı onarım izlerine rastlanmaktadır. Daha küçük ve daha niteliksiz olan bu blokların, zaman içerisinde hasar görmüş blokların yerine tadilat sırasında yerleştirilmiş olduğu gözlemlenir. Doğu duvar incelendiğinde ise yapının genelinden farklı harçla küçük moloz taşlar kullanılarak örülmüş olduğu fark edilmektedir. İşçilik, yapı taşları ve teknik olarak diğer kamu yapılarıyla benzerlik gösteren ve Roma imparatorluk dönemi içerisinde yapılmış olduğu düşünülen yapının bu duvarı olasılık Doğu Roma dönemine ait ikinci bir evrenin unsurudur.
Son olarak yapının taşları ve mozaiklerin malzemesi gözlem yoluyla incelenmiştir. Yapıda kullanılan taşların ana maddesi traverten breşidir. Taşların oluşumu ve kaynağı hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Olasılıkla kent etrafındaki breş tabakalarından elde edilmiştir. Mozaikler genel olarak breş ve limra taşlarının kullanıldığı görülmektedir. Doğu kısımda açıkta kalmış küçük bir alanda motiflerin olduğu gözlenmiştir. Dikdörtgen bir çerçevenin içerisinde ne olduğu tam seçilemeyen dairesel motifler bulunmaktadır. Çerçevenin hatları kiremit kırıklarından yapılmıştır. Zemin, volkanik bir kayaç olan diyabazla döşenmiştir. Üzerinde bulunan dairesel motiflerde ise limra taşı kullanılmıştır.
Yapı üzerinde yürütülen çalışmalar 09.09.2016 tarihinde sonlandırılmıştır. Başlangıçtaki amaçlar doğrultusunda gerekli veriler elde edilmiştir. Bu veriler ileriki dönemde yapılacak çalışmalar için altlık olacaktır. Tanımlanması, tarihlenmesi ve rekonstrüksiyonun yapılması hususunda kullanılacaktır.
Araştırmacı
Arda AKDUMAN
Akdeniz Üniversitesi
Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü
2016 Yılı Su Sistemleri ve Hidrografya Çalışmaları
2016 yılı Phaselis yüzey araştırmalarının Phaselis kenti suyolları ve hidrolik düzenlemelerine ayrılan bölümü 2014 ve 2015 yılları arasında gözlemlenen veriler temel alınarak yeni bir plan dahilinde gerçekleştirilmiştir.
Çalışmalar aşağıda belirtilen düzende gerçekleştirilmiştir:
- Tahtalı Dağı güney ve doğu yamaçları, teleferik alt istasyonu civarı ve aşağı kesimlerinde suyoluna ait yapı kalıntıları ve su kaynakları araştırılmıştır.
- 2015 yılında başlanan, Phaselis’in güneybatısında bulunan ve yöre halkı tarafından suyoluna ait olduğu (aquaeductus) belirtilen kalıntıların araştırmalarına devam edilmiştir.
- Kente su getiren suyolunun deniz içerisinde kalan kemer ayaklarının belirlenmesi çalışmalarına devam edilmiş yine suyoluna ait, deniz içerisinde bulunması olası kalıntılar araştırılmıştır.
- Akropolis’te su ile ilgili strüktürlerin araştırılıp kayıt altına alınması çalışmaları sürdürülmüştür.
1. Tahtalı Dağı güney ve doğu yamaçları, teleferik alt istasyonu civarı araştırmaları:
Çalışmaların ilk bölümünde geçtiğimiz dönemlerde kayıt altına alınan Tahtalı Dağı doğu yamacı kaynaklarından elde edilen suların kente ulaştırılmasına yönelik tahkim edilmiş olması muhtemel yapılar araştırılmıştır. Arazinin durumu ve yoğun bitki örtüsü incelemelerin kısıtlı kalmasına neden olmuştur.
Bu süreçte çok sayıda teras duvarı, işlik ve konut kalıntılarına rastlanmıştır.
Teleferik alt istasyonunun güneydoğusunda, insan eliyle düzenlemelere uğradığı kesin olarak görülebilen, kayalara oyulmuş derin bir açıklık tespit edilmiş, eldeki kısıtlı imkanlar ve güvenlik nedeniyle içerisine inilmemiştir. Söz konusu strüktürün suyolunun yakınlarında bulunması nedeniyle gelecek dönemlerde ele alınması araştırmalara olumlu katkılar sağlayacaktır.
2. Cumayeri mevkii suyolu (aquaeductus) ve kaynak araştırmaları:
2015 yılı çalışmaları sürecinde incelenen, Phaselis’in güneybatısında, Cumayeri Mahallesi’nde bulunan ve yöre sakinlerince suyolu (aquaeductus) olarak bilinen kalıntıların incelenmesine devam edilmiş yine bu bölgede suların tahliyesine yönelik olması muhtemel bir takım düzenlemeler tespit edilmiştir. Bu bulgulardan yola çıkarak araştırmalar Tahtalı Dağı’nın güneydoğu yamaçlarına yönlendirilmiş, Cumayeri Mahallesi’nde Mustafa Karakoyunlu’nun ağılları ile bölgedeki yörüklerin yaz aylarını geçirdikleri yaylalara ulaşım sağlayan yol boyunca sürdürülmüştür. Bu bağlamda yöre halkı tarafından “suyun gözü” olarak adlandırılan sektöre ulaşılmış ve bir adet kaynak tespit edilmiştir. Su yatağı boyunca, söz konusu kaynaktan itibaren Cumayeri istikametinde inen suların akış hızlarını kontrol altına almaya yönelik çok sayıda düzenlemeye rastlanmıştır. Bulundukları mevkii ve sahip oldukları şekiller esas alındığında bunların çökeltme havuzu ve basınç düşürücü fonksiyonlarına sahip oldukları söylenebilir.
3. Suyolunun deniz içerisindeki bölümü araştırmaları :
Geçtiğimiz yıl Phaselis kenti suyolları ve hidrolik düzenlemeleri araştırmaları kapsamında suyolunun denizde kalan bölümünün tespitine yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Araştırma ekibine, yöre sakinlerinden ve kente daha önceki yıllarda gelen ziyaretçilerden deniz içerisinde, sahilden yaklaşık 40 metre uzaklıkta, pişmiş toprak künk bulunduğuna dair bilgiler ulaştırılmıştır. Bunun üzerine Kuzey Limanı’nda yapılan incelemelerde çok sayıda seramik, kırık amfora parçaları ve 2 adet pişmiş toprak künk bulunmuştur.
Güney Limanı’nda yapılan araştırmalarda ise su içerisinde, kumluk bölgede dağınık bulunan moloz yığını içerisinde 1 adet pişmiş toprak künk tespit edilmiştir.
Söz konusu incelemeler süresince, Kuzey Limanı’nın içerisinde, güney bölümünde, kuzey-güney istikametinde uzanan bir fay hattı gözlemlenmiş ve fotoğraflanmıştır.
4. Akropolis’te su ile ilgili strüktür araştırmaları:
Akropolis’te geçtiğimiz yıllarda başlanan hidrolik strüktürlerin bulunmasına yönelik incelemelere bu yıl da devam edilmiştir. Aynı sektörde Doğu Roma araştırmalarını gerçekleştiren ekibin de katkılarıyla çok sayıda hidrolik strüktür bulunmuştur. 2016 yılında bulunanlarla birlikte kentteki toplam sarnıç sayısı 36’ya ulaşmıştır.
2016 yılı araştırmalarının son haftasında, akropolisin yer aldığı tepenin deniz kenarındaki yamaçlarında yer alan yıkık sarnıçları tekrar ele alınıp envanter çalışmaları tamamlanmıştır. Söz konusu sarnıçlar toplam 14 adet olup çizimleri Aslıhan Özen tarafından gerçekleştirilmiştir.
Araştırmacı
Dr. Mehmet Kürkçü